Dibi bulduk mu? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dibi bulduk mu? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2011 Çarşamba

"ABD tarihinin En Büyük İflasları Listesi" Şimdilik!

Business Insider sitesinde güzel bir derleme gördüm. Amerikan Airlines'ın geçtiğimiz günlerde -nihayet- iflas korumaya başvurmasının ardından, "Amerikan tarihin en büyük 11 iflası"na ilişkin bi derleme yayınlamış.

Listeye şöyle bir göz atınca dikkat çekici noktalar var:

1- "En büyük iflaslar" listesindeki 11 şirketten sekizincisi, son bir ayda iflas etmiş. Önceki haftalarda iflas eden MF Global listeye 8 . sıradan giriş yapmış.

2- ABD tarihindeki en büyük 11 iflasın tamamı son 10 senede gerçekleşmiş! (tabi bunda doların reel değerinde son yıllarda daha fazla yaşanan düşüşlerin de şişirici etkisi var ama, nereden bakılırsa bakılsın, şirketlerin iflas rakamları büyüyor.

İddiamız şu: Önümüzdeki dönemde bu liste sıklıkla revize edilecek ve şu an "tarihteki en büyük batıklar" olarak listeye giren şirketlerin hepsi, Lehman dahil, bundan sonra yaşanacak iflaslar karşısında "küçük" kaldığı listeden çıkacak.

Hatta belki ileride medyada "tarihin en büyük devlet iflasları" listesini de görürüz!

İzleyip görelim!

28 Eylül 2011 Çarşamba

Çin'de ilk "altın bankomatı" faaliyete geçmiş.

Kaynak: news.asiaone.com

Businessinsider'da yer alan habere göre, Çin'de ilk altın bankomatı faaliyete geçmiş.

Haber, (muhtemelen ABD'de yer alan) iPhone bankomatından daha ilginç bir bankomat türü olması kapsamında ele alınmış.

Haberin kaynağını oluşturan asiaone'daki haber daha fazla detay içeriyor.

Çin'in başkentinin populer bir caddesinde geçtiğimiz Cumartesi günü faaliyete geçen bu bankomattan, kredi kartı veya nakit karşılığı, piyasa fiyatı üzerinden 2.5 kg'a kadar altın satın alınabilecekmiş. Bu bankamotalrı yerleştiren banka güvenli noktalara başka bankomatlar daha koyacağını açıklamış ama sayısını söylememiş.

Haberde ayrıca, Çin'de ilk kez faaliyete geçen bu altın bankomatının örneklerinin daha önce İngiltere, ABD, Ortadoğu ve Avrupa'da bulunduğu belirtiliyor. Bildiğim kadarıyla Türkiye'de en az bir katılım bankasının bankamatiklerinden altın satış yapılıyor ve başka bankalar da bu konuda çalışma yapıyor.

Diğer taraftan, yukarıdaki haberi okuduğum gün bizim medyada da "çeyrek altının yarısı (0.125'lik altın) üretilecek" şeklinde haberlerin (örneğin; Zaman, finansgundem.com) çıkması da ilginç bir tesadüf oldu. Çeyrek altının bile 188 TL'ye ulaşması nedeniyle düğünlerde altın takamayanlara yardımcı olmak için, Meclis'ten gerekli onay alındıktan sonra Darphane Genel Müdürlüğü tarafından onun da yarısı üretilecekmiş. Böylece düğünlerde 80-90 TL karşılığı altın takma imkanı bulunabilecekmiş.

Bu haberlerin benim ilgili olduğum tarafı şu: Koskoca FED başkanının "altın para değil" dediği günlerde (ona göre sadece boyalı kağıtlar paraymış!), birçok merkez bankası rezervlerini FED başkanına göre para olmayan sarı metale yatırıken, para olmayan o ürünün dünya üzerindeki talebi hızla artıyor, öyle ki bankamatiklerden bile satın alınabiliyor, altına özel bankomatlar bile üretiliyor. Hatta daha küçük paralarla satın alınabilmesin diye küçük altının daha da küçükleri, diğer bir ifadeyle "yeni kupürleri" üretiliyor.

Bütün bu gelişmeler neden acaba? O yeşil boyalı kağıtların miadının yaklaşmasından olmasın?



6 Eylül 2011 Salı

ILO: "Ücret artışı oluyor ama deflasyon riski berdevam"


Kaynak: Reuters.com

Reuters'de aylar önce geçmiş bir haber yeni dikkatimi çekti. Yazı şu:

Wage growth recovering, deflation risk remains - ILO
Wed Dec 15, 2010 10:21am EST
* Global real wage growth in 2009 only 1.6 pct

Yukarıdaki haritanın da eklendiği sözkonusu haberde özetle; Birleşmiş Milletler (UN) Çalışma Teşkilatı'nın (ILO) yayınladığı bir rapora göre, ücretlerde iyileşme varmış ama hala birçok ülke için deflasyon riski devam ediyormuş.

İktisadi hastalıkların sadece enflasyon ya da deflasyndan ibaret olduğunu düşünmeyenler için, iktisatta bu durumun bir adı var aslında: STAGFLASYON!

Raporda, resesyonun, sadece işini kaybeden milyonlar için kötü olmadığını, işini kaybetmese de alımgücü gerileyen çalışan kesim için de kötü olduğu belirtiliyormuş. İşte stagflasyonun en kötü tarafı bu. Bir tarafta işini kaybedenler artarken, iş sahibi olanlar bile fakirleşirler.

Her ne kadar mainstream medya ve kanaat önderleri nezdinde henüz bu kelime tabu olsa da, fiiliyatta adım adım yaklaşıyoruz. Malesef!

25 Ağustos 2011 Perşembe

JPMorganChase, BofA'yı 1 hafta içinde satın alabilirmiş

Birkaç gündür, ABD'nin en büyük bankası Bank of America (BofA)'nın acilen 200 milyar dolarcık paraya ihtiyacı olduğu, rakibi JPMorgan Chase'in BofA'yı satın alabileceği konuşuluyor.

İlave olarak bugün de Warren Buffet'in BofA'ya "iyi yönetildiği için" 5 milyar dolarlık bir yatırım yapabileceği haberi duyuldu piyasada. Anlaşılan BofA'nın yüzünü artık makyaj kurtarmıyor. Birilerinin koltuk değneği uzatabileceği haberleri ile gaz vermeye çalışıyorlar.

BofA, son yılların moda ifadesi ile TBTF, yani batırılamayacak kadar büyük bir banka kabul ediliyor. Zaten son günlerdeki destek açıklamaları hep bu nedenle. Sonuçta JPMorganChase ile birleşerek ömrünü tamamlayacaktır. Anlaşılan, o tarih yaklaşmış. Muhtemelen daha sonra (ben max. 2 yıl diyorum!) JPMorganChaseBofA da başka bir banka ile birleşecektir.

ABD'de şirket birleşmeleri bize göre daha yaygındır. Hatta bu konuda bir enstitü dahi kurmuşlar (Bkz. Institute of Mergers, Acquisitions and Alliances, IMAA). Özellikle bankalarda çok yaygın bu birleşmeler. ABD'de 1930'lardan beri yapılan banka birleşmeleri listesi incelendiğinde ne demek istediğim daha iyi anlaşılabilir. ABD'de 1929 Buhranından itibaren bugüne kadar 159 kez banka birleşmesi yaşanmış. JPMorganChase'in birleşmeleri de tam 35 tane! Mesela, 2000 yılında Chase Manhattan JPMorgan ile birleşerek bugünkü unvanı oluşturmuş. En son 2008 yılında BearStearns ve Washington Mutual da JPMorganChase bünyesine katılmış ancak bunlar unvana eklenecek kadar önemli bulunmamış. Yoksa şimdiki unvanı en azından JPMorganChaseBearStearsnWashingtonMutual gibi bi şey olurdu! FirstOne, Chemical Bank, First Chicago, NBD, Manufacturers Hanover Trust, New York Trust gibi bankaları saymıyorum bile. Hiç değinmediğim diğerleriyle birlikte hepsi şu an JPMorganChase bünyesinde. Buna şimdi bir de BofA katılacakmış.

BofA'nın geçmişteki birleşmeleri ise JPMorganChase'den da fazla, tam 43 tane! Hatırlanacağı üzere en son 2008 Lehman Krizi döneminde MerrillLynch, ondan bir sene önce de USTrust katılmıştı BofA bünyesine. Ondan önce de LaSalle, FleetBoston, SummitBancorp, StandardFederal, BankAmerica, NationsBank gibi 40'tan fazla birleşme sonuçta bugün BofA dediğimiz bankayı yaratmış. Şimdi bu ikisi de birleştiğinde, geçmişteki 78 müteveffa bankanın toplamı olacak.

Soru şu: bu birleşme ABD ve dünya ekonomisi için iyi mi olacak? ABD'de bankaların TBTF olmalarının yarattığı sıkıntılar giderek daha fazla tartışılırken, eski politikaya devam edip daha da büyük bi tanesini yaratmak mantıklı mı? (Rekabet Kurulu izninden endişe etmeye gerek yok, zira bugünkü yapı bile rekabete yeterince aykırı aslında!) Böylece BofA'nın bugün batması engellenmiş olacak ama sorun çözülmüş olacak mı? Bu şekilde BofA kurtulmuş mu olacak, yoksa sorun halının altına atılan pislikler nedeniyle yarın daha büyük bir şekilde mi ortaya çıkacak? Zira halının da pislikleri gizleme kapasitesi sınırlı. Sonunda halının altı pislikleri örtemeye yetmeyebilir!

İki kötüyü birleştirmek, kolay çözümmüş gibi Lehman'dan beri bu ABD'de bir trend haline geldi. "Gidici" hale gelen banka hemen başka bir banka ile birleştiriliyor. hemen her hafta batan küçük bankalarda da bu yapılıyor. Mesela ABD'de sadece geçen hafta (19 Ağustos 2011) üç yerel banka daha battı ama artık bu konu haber dahi olmuyor! Onlar da daha büyük bir bankaya devredilerek tasfiye ediliyor. Ama onların batıkları sadece milyon dolar seviyesinde ve devralan daha büyük banka için bu rakamlar ciddi risk değil. Ama JPMorganChase ve BofA gibi büyüklüklerden bahsederken, aynı modeli düşünmek biraz zor. Zira BofA dev ve JPM'nin kendi durumu da o devi kaldırabilecek durumda değil. İleride görürüz. Zaten anlaşılan ABD hükümeti bu yeni bankaya acilen 100 milyar dolar kredi verecekmiş. Anlaşılan, "bi şekilde" para vermek istiyorlar ama batacağı kesin olan bi yere durup dururken para kaptırmış olmamak için, önce birleşin, sonra para verelim demeye getiriyorlar! Sadece Lehman'a yapılmadı o kıyak. O da snobluğunun cezasını çekti sanırım.

Ancak, hali hazırda ABD bankalarının hemen hemen hiç birisi "sağlam" olmadığına göre, çözüm niyetine bu yaklaşım devam ederse, yavaş yavaş tüm ABD bankalarının tek banka çatısı altında toplanması gerekmeyecek mi? Bu gidişle sonuçta;

"JPMorganChaseBofAMerrillGoldmanCitiBankofNYMellonWellFargoPNC"
gibi bir banka kurulmuş olacak ABD'de. Böylece, TBTF bankalar sisteme zarar vermeden teker teker tasfiye edilmiş olacak ama, sonuçta elde kalan ne yapılacak? Bu sefer de yaşatılamayacak kadar zombi (Too-Zombie-to-Survive, TZTS) başka ve daha tehlikeli bir yaratık üretilmiş olacak! Sonuçta, sektörün en büyük oyuncularından biri battığı için sarsılmasın diye uğraşılan sistem, sadece tek banka battığı için tümden çökecek!

Bu yapılan, domino etkisini engellemenin Amerikanvari yolu! Sonunda (sadece tek taş kalacağıiçin!) domino etkisi olamayacak. Ama sadece o tek taşın yıkılması sistemin yıkılması anlamına gelecek! Bu yöntemi tercih edenler domino etkisini engellemiş olabilirler ama mukadderatı, çöküşü engellemiş olmuyorlar, sadece geciktiriyorlar. Bu geciktirmenin bedeli de, maliyeti yükseltmek olacaktır.

Şu an JPMorganChase ile BofA'yı birleştirerek yapılmaya çalışılan, iki kötüden bir iyi (double negative’den pozitive) yaratma ümidi! İki çürük elmadan tek sağlam elma çıkar mı? Ya da iki küçük elmas (elmas bile olsa!) tek büyük elmas eder mi?

Aynı durum 2001 krizinde TR'de de yaşanmıştı. O dönem bankacılık otoritesi bazı zayıf bankaların birleşmesine izin vermiş (mesela Garanti, Osmanlı Körfez) ama bazılarına izin vermemişti.

Mesela Çukurova grubu YKB ile Pamukbank'ı birleştirmek istemiş ama idari otorite “iki kötüden bir iyi çıkmaz” diyerek bu birleşmeye sıcak bakmamış ve sonuçta Pamukbank batmış, YKB de Koç-İtalyan grubuna satılmıştı.

Bakalım JPMorgan Chase’in BOA’yı satın alması ikisini de kurtarmaya yetecek mi? Biraz daha bekleyip görelim!

Batırılamayacak kadar büyük (TBTF) bankaları birleştirip, yaşatılamayacak kadar batık (TZTS) ve absürd bir yapıya sokmak da kapitalizme Amerikalıların katkısı olarak tarihe geçecektir.

11 Ağustos 2011 Perşembe

"Başçı: Asıl risk deflasyon" demiş. Hayır: STAGFLASYON


Bloomberge'e konuşan TCMB Başkanı Başçı, "ekonomi önündeki asıl engelin enflasyon değil, deflasyon" olduğunu söylemiş.

Söyledikleri kısmen doğru. Ya da gözü kapalı insanların el yordamıyla file dokunarak yaptıkları tahmin kadar doğru. Zira mevcut konjonktürde karşılıksız paralar (kağıt oldukları için de kolayca) havada uçuşurken ve karşılıksız para basma politikasının devamının gelmesi de kaçınılmaz iken, sorunun sadece deflasyon olarak kalması mümkün değil. Malesef!

Başçı'nın sorun deflasyon demesi, gözü kapalı birinin filin sadece hortumuna dokunarak "bu bir yılan" teşhisi koyması kadar isabetli. Sadece filin ayaklarına dokunan birinin de "bu bir ağaç" demesi gibi.

Peki gerçek kaçınılmaz akıbet ne? Enflasyon ve deflasyonun birlikte bulunduğu durum: STAGFLASYON!

Gerekçesi basit: Başçı'nın "sorun deflasyon" derken kastettiği sorunlar ile AB ve ABD MB'larının fütursuzca karşılıksız para basmasının yaratacağı enflasyon toplanınca, sonuç. STAGFLASYON çıkıyor!

Başçı'nın sözlerini ben "deflasyon, enflasyondan daha kötü bir hastalıktır" anlamında yorumladım. Bu bakımdan haklı. Bizim yıllarca yaşadığımız enflasyon, iktisadi hastlıkların en basit ve en az acılı olanıdır. Deflasyon, enflasyondan daha kötü ve tedavisi daha zor bir iktisadi hastalıktır. Stagflasyon ise, her ikisinden de daha kötüdür. Temenni ettiğim için değil, ama korkarım önümüzdeki durum stagflasyondur. Ancak semptomların sadece bir kısmı dikkate alındığında, enflasyon veya deflasyon gibi hatalı teşhis durumları ortaya çıkmaktadır.

Bekleyip görelim!

9 Ağustos 2011 Salı

S&P ABD'nin Kredi notunu (nihayet!) AA+'ya indirdi!

Geçen haftadan beri ekonomi dünyasının gündemi, ABD'nin kredi notu. O
konuda biz de ahkam kesmezsek olmaz!

Geçen cuma akşamı Amerikan rating kuruluşu SP ABD'nin uzun vadeli kredi notunu doksan küsur sene sonra ilk kez AAA seviyesinden AA+ seviyesine indirdiğini açıkladı. Zaten bu açıklama öncesinde tüm dünya borsaları inişe geçmişti (tüm dünya SPK'larına iyi iş yükü
çıkar bu işten. Global insider trading!), bu hafta başından beri de piyasalardaki çöküş aynen devam etmekte. Son yıllarda bol keseden basılan karşılıksız dolarlar sayesinde sadece güneşli günlere alışkın olanlar, bugünlerde biraz yağmur görünce şaşkın vaziyetteler. Oysa bu blogda
tarihe not düşmeye çalıştığımız noktalar dikkate alındığında hiç de şaşırtıcı değil son günlerde olanlar. Hatta şunu da çok rahat iddia edebilirim ki, bunlar daha iyi günler! Öyle olmasını istediğim için değil, ama mevcut semptomların işaret ettiği hastalığın sonraki aşamaları kaçınılmaz bir şekilde onu gerektirdiği için...

S&P, ABD'nin kredi notunu indirmeden önce "görünümünü negatife almış"tı zaten. "Ben demiştim" demeyi sevmem (zira Cassandra Sendromu gereği o lafın söylendiği an, acının üçüncü kez yaşandığı zamandır). Ancak bu blogda 19 Nisan 2011'de düştüğüm notta, zaten bu indirimin %100 olduğunu yazmıştım. Hatta beklenenden bile erken oldu!



Standart and Poors dün sürpriz yaparak ABD'nin kredi görünümü negatife çevirmiş. ABD, AAA notuna sahip olanlar içinde, negatif görünümlü tek memleket olmuş!

Dikkatinizi çekerim, herangi bi memleket değil, dünya tarihinin 20. yüzyılına damga vurmuş, halen de rezerv para biriminin sahibi olan ülkenin kredibilitesinden bahsediyoruz.

Bu hareketi farklı yorumlayanlar var. Bazı dostlar, S&P'nin yanlış yaptığını, fil ile pireyi aynı kefeye koyduğunu ve bu nedenle S&P'nin kredibilite kaybedeceğini düşünüyor. Bana göre ise bu hareket, artık mızrak'ın çuvala sığmadığının göstergesi. Yine bana göre, S&P bu konuda öncü olduğu için kredibilite kaybetmez, bilakis kazanır. Zira, er geç diğerleri de aynı hareketi yapacak! S&P, ratingcilerin klasik haraketi olan çok geç kalmayı, ABD konusunda diğerlerine nazaran biraz daha kısa tutmuş oldu.
S&P'nin açıklamasından beri ABD yetkilileri ve kraldan çok kralcıların tepkileri, S&P'nin burnundan getirmiştir bu kararı. Adeta bir dövmedikleri kaldı. Not indirimini geri alması için ümitsizce baskı yapıyorlar. S&P de mahcup bir şekilde, "ABD bütçe açığını azaltırsa, mali dengesini kurarsa, kararı geri almayı düşünürüz" falan demek zorunda kalıyor. Bugünlerde herkes kralın çıplak olduğunu görmek yerine, S&P'ye yüklenmeyi tercih ediyor. Not indirerek S&P'nin itibar kaybettiğini söylüyorlar. Onu zaman gösterecek. Ben yukarıdaki alıntıda koyuya boyadığım ifadenin hala arkasındayım. Ama onun da doğruluğunun teyidi için zaman lazım. (Yine Cassandra Sendromu!)

Eğer S&P'nin bu kararı, gelecek yıl yapılacak Amerikan başkanlık seçimlerinde Obama'yı bitirmeyi planlayanlara destek olma amacı taşımıyorsa (olamaz mı diyorsunuz?), bugünlerde S&P yetkililerinin yerinde olmak istemezdim. Hırsıza neden çaldın diye sorulmayıp, polise neden yakaladın diye kızılmasının acısını bilirim.

Bu not indiriminin fiilen fazla etkisi olmamasına rağmen bu derece sert tepki verilmesinin bir nedeni de, bence, Moody's ve FITCH'in kulağını yol yakınken çekmek için. Bu şekilde onları sindirerek, S&P'nin ardından gitmelerini engellemek giderek daha önemli hale geliyor. Zira, tek rating firmasının verdiği not, yatırım kararlarında yeterli olmuyormuş, en az iki firmanın o notu vermesi gerekiyormuş. Dolayısıyla, Moody's ve FITCH'in notları AAA seviyesinde kaldığı sürece sorun yok. Şu an bütün strateji, bir taraftan S&P'yi itibarsızlaştırırken, diğer taraftan da diğer iki Amerikan rating firmasının not indirmesini engellemek şeklinde görünüyor.

Aslında bu kredi not hikayesi de Batı'nın ne kadar benmerkezci ve dar görüşlü olduğunun yeni bir göstergesi oldu. Zira dünyadaki rating firmaları ABD'nin üç silahşorlarından ibaret değil. Kendilerinden olmayanları adam yerine koymayıp itibarsızlaştırarak sadece kendi borularını öttürmeyi bugüne kadar başardılar ama bundan sonra işleri daha zor. Zira artık güç dengeleri değişiyor.

Mesela, geçen hafta (3 Ağustos 2011 tarihinde) S&P'den önce, Çin'li rating firması Dagong, ABD'nin kredi notunu A+'dan A'ya indirmiş ve görünüm nehatif demişti. (Çinli ratingçi nezdinde ABD'nin itibarı bu indirim öncesinde de AAA değildi!) Bu indirim hakim medyada küçük haberlere konu olsa da üzerinde pek durulmadı. Hatta, bu indirim haberi, "ABD'nin borç tavanı artırılmasına rağmen" ve "Moody's ve FITCH'in AAA'yı teyit etmesine rağmen gelmesi detayları ile birlikte verilerek, klasik itibarsızlaştırma politikası da uygulanmıştı. Hatta bizim yerli medyada bile "Komunist Çin'in rating firması bağımsız olur mu?" sorusuyla birlikte verilerek Amerikan ağzı tercih edilmişti.

Ancak zaman geçtikçe görülecek ki, esasında Çin'li rating firması, yaptığı işte ABD'nin "bağımsız" üç silahşorlarından çok daha başarılı. Zira birkaç yıl sonra geriye dönük yapılacak bir çalışma ile, Çin'li firmanın verdiği notların, ABD'li "bağımsız" ratingçilerin ilerleyen zamanlarda kaçınılmaz bir şekilde vereceği notlara öncü gösterge olduğu ortaya çıkacak. Diğer bir ifade ile, ABD'nin "bağımsız" rating firmaları da her zamanki gibi gecikmeli şekilde Çin'li firmanın verdiği notları verecekler. S&P'nin yaptığı, sadece bu gecikme süresini bu defalık biraz kısaltmaktan ibarettir.

Şimdi merak edilen, AAA ratingini kaybedecek sıradaki batılı ülke hangisi olacak? Fransa'nın AAA derecesinin tehlikede olduğuna ilişkin haberler şimdiden çıkmaya başladı bile. İngiltere de ABD ile her zaman beraber olmuştur. Anglo-Sakson dayanışması gereği, anca beraber, kanca beraber! İzlemeye devam edelim. Çok heyecanlı...

Bu yazıyı da 19 Nisan 2011 tarihli yazının son cümleleri ile bitireyim. S&P'nin %33 ihtimal verdiği durum, sadece üçbuçuk ayda gerçekleştimiş oldu!





S&P %33 ihtimal vermiş downgrade için. El-Erian %50 ihtimal vermiş. Ben %100 diyorum. Şu an yapılan sadece vadeyi uzatmak, mukadderatı geciktirmeye çalışmaktan ibarettir. Ama kadere faydası yoktur! Sadece o arada birileri topu
başkalarının kucağına bırakacak zaman kazanır ve asıl sorumlular kendilerini kurtarmaya çalışırken dünyanın ödeyeceği maliyeti büyütürler. Biz de seyrederiz!
Acıyla...



Edit (17.08.2011): Sabah ofise gelirken NTV Radyo'daki haber aynen şöyleydi: "Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, ABD'nin AAA olan notunu indirmedi" . Artık ABD'nin notunun inmemiş olması haber oluyorsa, bu iş bitmiştir. Hani derler ya, köpeğin adamı ısıması ha-ber değildir ama adamın köpeği ısırması haberdir diye. demek ki artık ABD'nin notunun indirilmemesi haber oluyor. Hayırlı olsun!


30 Haziran 2011 Perşembe

Soros: "Bir ülke eurodan çıkabilir"

Bi kaç gün gecikmeli oldu ama, önemli olduğu için gecikmeli de olsa gireyim dedim.

Geçen gün (sanırım 25 Haziran 2011'de Viyana'da) Soros, bizim medyaya da yansıyan demecinde, bir ülke euro bölgsinden çıkabilir demiş. Herkesin Yunanistan ile yatıp kalktığı şu günerde, kimi kastetmiş olabilir acaba?

Haber Reuters'de geçmiş. Yahoo da "Probably inevitable" a country will exit euro: Soros" başlııyla haber yapmış.

Soros özetle, Avrupa'da pansuman tedbirlerle günün kurtarılmaya çalışılmasının yanlışlığına, bu şekilde kurtarma çabalarının çuvallaması halinde (ÖzTürkçesi: bu şekilde kurtarılamaz, kesin çuvallayacak demek istiyor!) o zaman ne yapılacağının da düşünülmesi gerektiğini söylemiş. Doğru söze ne denir?

Daha önce Çin'de uygulanmış, halen de Küba'da uygulandığını bildiğimiz "çift-para" yöntemi Yunanistan için çözüm olabilir (Kuzey Kore'de de var mıydı?). Küba'da yerli halk ile turistlerin farklı para kullanmaları ve farklı fiyatlara tabi olmaları kapitalist camiada tebessüm konusu olmuştur ama Yunanistan için mevcut durumda bu tür bir yöntem fena bir B Planı olmayabilir.

O konuda daha sonra daha ayrıntılı yazarım (inşallah!) Ama şu kadarını belirtebilirim ki, o sistem Tek Para projesine aykırı değildir. Ülke içinde alışveişlerde farklı para, uluslararası ticarette tek para Yunanistan için şimdilik Euro), TDP önerisinin ilkeleri ile uyumludur.

Bir de aklıma ülkemizde 10 Haziran 1996'da "batan" (bu tarihi çok iyi hatırlarım, "cenaze levazımatçılarından" biri olarak!) dönemin en büyük aracı kurumlarından birinin yöneticisinin, bu yıl başında yayımlanan bir kitapta yer alan anı-röportajında söylediği cümleler aklıma geldi. Soru yanlış hatırlamıyorsam, "Krizde ne yaptınız?" şeklindeydi ve batan o büyük aracı kurumun yöneticinin cevabı mealen, "Keşke, faizler yükselip de durum kötüye gitmeye başlayınca hiç direnmeden dükkanı hemen kapatsaydık da zarar büyümeseydi" şeklindeydi (A.G. Yıldırım ve N. E Demirbilek, Borsada Önden Koşanlar, Scala Yayınclık, 2011, s. 68-69).

O yıllarda tecrübesiz olduklarını itiraf edecek kadar olgun bu Türk yöneticinin tecrübelerini acaba bugün Avrupalı hatta Amerikalı yöneticilere nasıl atlatmalı?

6 Haziran 2011 Pazartesi

Yüksek tansiyon ile yaşamak: Günde %10 dalgalanan piyasalar

Türkçe ve İngilizce finans medyasını ve Global ekonomik kriz konusundaki her türlü haberi vaktim ölçüsünde yıllardır yakından takip etmeye çalışırım. Bu "yakın izleme"ye rağmen, bazı konularda haberler görmemek şaşırtıyor. Bu kadar yakın takibe rağmen göremediğim için şaşırdığım şeyleri buraya yazayım bari.

Malum, son zamanlarda günde finansal piyasalarda günlük %2-3'lük dalgalanmalar de "yeni normal" olmaya başladı. Hatta geçtiğimiz aylarda bir çok piyasada bir gün içinde %8-10 fiyat dalgalanmalarını gördük. Örneğin, Dolar-Euro paritesi bir günde %10'a yakın oranda değişti. Keza petrol fiyatları bir günde %10 düştü, keza gümüş fiyatının 50 dolara çarpmasının ardından altın ve gümüş fiyatları aynı gün %10'a yakın düştü. Aynı günlerde birçok borsa endeksi de bu oranlara yakın seviyede önce değer kaybetti, ardından da değer kazandı. Altının fiyatı yıllarca 40 dolar civarında devam etmesine rağmen, günümüzde günlük fiyat dalgalanması bile 40 dolar olabiliyor!

Oysa yukarıda bahsettiğim piyasalarda yüksek oranlı fiyat dalgalanmaları, hızla alçalıp yükselen tansiyon gibidir. insanı yorar. Hatta sonunda felç geçirmesine bile sebep olabilir. Zira o piyasaların özelliği, hepsinin kaldıraçlı işlem yapmaya müsait olmasıdır. O piyasadaki işlemlerin büyük kısmı türev işlem olarak çok yüksek kaldıraçlarla yapılır. Kaldıraçın yüksek fiyat dalgalanmalarında anlamı ise, zararı ve karı katlamasıdır. Örneğin, "bire-yüz" kaldıraç ile dolar-euro FX işlemi yapan biri, günlük %10 dalgalanmanın daha ilk %1'lik dalgalanmasında sermayesini tamamen sıfırlamış, eğer pozisyonunu zamanında kapatmayı başaramamışsa, gün sonunda bir gün önceki sermayesinin on katı kadar borçlu duruma düşmüştür! Türev piyasalarda 200 hatta 400 kaldıraç olduğu düşünülürse, bırakın %10'luk dalgalanmayı, sadece %0.25'lik fiyat dalgalanması dahi türev piyasalarda sermayeyi sıfırlamak için yeterli olabilir.

bu noktada, "ama türev piyasalarda stopsuz iş yapılmaz. zarar o noktaya gelmeden otomatik stoplar çalışıp pozisyonlar vaktinde kapatılır" diyenler çıkabilir. Tabi ki olabilir. Ama fiyat dalgalanmalarının o derece keskin olduğu durumlarda stopların hedeflendiği noktalarda çlışması garanti olabilir mi?

Şu an piyasada çok kişi manzaranın kötü olduğuna inanmasına rağmen, "ben kapıya yakın durayım, bi panik anında önce ben kaçarım" ümidiyle bulunuyor. Ama içeridekilerin hepsi aynı düşünde iken, hepsinin birden bunu başarması mümkün olabilir mi? Hepsi birden kapıya yüklendiğinde hepsi birden vaktinde çıkabilir mi?

Merakım şu: Geçtiğimiz ay birçok piyasada aynı gün %10'a varan oranlarda (kaldıraçlı piyasalar için çok çok ciddi) dalgalanmaların olduğu günde kaç kurum-kişi battı? O derece dalgalanmayı hasarsız atlatmak torik olarak bile mümkün müdür? Sıfır toplamlı bir oyun olan türev piyasalarda birileri ciddi zarar yazmadan başka birilerinin o dalgalanmadan karlı çıkması mümkün müdür?

Birileri %10 dalgalanma günü zarar ettiyse, "o günün" piyasalara maliyeti nedir? Bunun kokusu ne zaman çıkacaktır? Neden hiçbir hakim medya organı bunu haber yapmamaktadır? Ya da neden hiç bir itibarlı iktisatçı bu ihtimali değerlendirmemektedir?

Ben mi yanlış düşünüyorum? Milyonlarca sinek yanılıyor olamaz... diye mi düşünmek lazım?

10 Şubat 2011 Perşembe

Bernanke: "Enflasyonun asıl nedeni, gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme"

Daha bir hafta olmadı. Bernanke'nin 3 Şubat 2011 tarihli konuşması üzerine düştüğüm bir notta, Bernanke'nin, enflasyonun sorumluluğunu dünyanın diğer ülkelerine atmasını eleştirmiştim. Ama görünen o ki Bernanke aynı çizgide devam ediyor.

Bernanke, dün (9 Şubat 2011) Amerikan Temsilciler Meclisi Bütçe Komitesi'nde yaptığı konuşmada da suçu bu defa daha spesifikleştirerek, gelişmekte olan ülkelere atmış! Kendileri hem biz "dünyanın rezerv parasının sahibiyiz" deyip hem de bu sorumluluğu hiçe sayarak trilyonlarca dolar karşılıksız para bassın, sonra da "GOÜ büyüyo, o nedenle dünyada enflasyon oluyo, biz masumuz!" diye başkalarını suçlasın. Kadir bile inanır mı buna?

Ne âlâ bir dünya değil mi? İşte bugünlerde aynen o "âlâ dünya"da yaşıyoruz. Bakalım daha ne kadar devam edecek bu sürdürülemez "âlâ dünya"?

Bernanke'nin dünkü konuşmasının özeti şurada:

Bernanke says growth in emerging markets is real cause of inflation
Source: BI-ME with AFP , Author: Posted by BI-ME staff
Posted: Wed February 9, 2011 11:48 pm

Aynı konuşma bizim medyada da "Dolar güçlenmeye devam edecek" başlığıyla haber olmuş.

Bernanke bu konuşmasında, "enflasyon çok düşük" diyerek, ucundan başlayan ve gelecekte hızlanacak olan artışa da yol açmış. Yarın öbürgün enflasyon gerçekten yükseldiğinde "biz zaten öngörmüştük" diyerek büyük iktisatçılık yapmış olacak! Yetkili ağızlardan yapılan çarpıtıcı açıklamalarla yaratılan bütün kafa karışıklıklarına, sapla samanın karıştırlmasına, gerçeklerin örtülmesine rağmen, akıl mantık sahibi sokaktaki adam bile sanki bu gidişle olacakları öngöremiyormuş gibi...

Bernanke'nin bu konuşmasının ardından, geçen hafta yine Bernanke'nin konuşması üzerine yazdığım şu notta dönemin Alman başbakanının 16 Ağustos 1922 tarihli gazetelere yansıyan konuşmasından yaptığım alıntıya bir kez daha dikkat çekmek isterim.

Zamanı gelince Bernanke'nin bu konuşmasına da dikkat çekilecektir! Hele biraz "âlâ dünya" da yaşayalım! Amerikalıların sevdiği ifade kalıbıyla, "gerçeklerin ortaya çıkmaya başlamasından önce, biraz daha yalan söylenmesi lazım!

Keza, "ekonomi iyileşiyor, merak etmeyin" mealinde açıklamalar yapmış. "E birader, madem öyle her şey düzeliyor, neden QE2'ye devam ediyorsunuz ki? Yeter, daha fazla para basmayın!" dememiş sanırım kimse.

Ama en güzeli, önceliği işsizliğe verdiğini açıklaması. Yalnız bir konuda hakkını teslim etmek lazım. Bu yapılanlar ABD'de işsizlik sorununun çözümünde işe yarayacak. Geçmiş örneklerden biliniyor ki, hiperenflasyon dönemlerinde genelde işsizlik olmaz! Zira, yurtiçi ücretler dışarıya göre komik-ötesi seviyelere indiği için, fırsatı olan herkes yurtdışına çalışmaya kaçar, ülke içinde işgücü arzı azaldığı için de işsizlik değil, bilakis işgücü açığı olur! Almanya'da 1922-1923'de öyle olmuş! Kendi ülkesinde değeri her gün düşen mark cinsinden aldığı ücretle geçinemeyen Almanlar; Hollanda, Belçika, hatta o dönemde siyasi bakımdan kanlı-bıçaklı oldıukları Fransa'ya geçerek daha iyi koşullarda (en azından değeri her gün artan bir para cinsinden ücret alarak) çalışma imkanı bulmuşlar ve yurtiçinde işsizlik sorunu çözülmüş. Bu gidişle önümüzdeki yıllarda ABD'den de öncelikle Kanada ve Meksika'ya, daha sonra diğer tüm dünya ülkelerine işgücü kayışı haberleri okuyunca şaşırmamak lazım. Zaten finans sektörü çalışanlarında o eğilim başladı bile...

Ancak, "bu defa farklı" olduğu için, hiper-enflasyıon döneminde geçerli olan yukarıdaki durumun, hiper-stagflasyon aşamasına geçildiğinde nasıl bir manzara yaratacağını henüz bilmiyoruz! Zira, önceki örneklerde, bir ülkede hiper-enflasyon varken diğer ülkelerde aynı iktisadi çarpıklık yaşanmadığı için, o ülkenin işgücü arzını diğerleri absorbe edebiliyordu. Ancak bu defa o süreci yaşayacak olan, dünyanın rezerv para biriminin sahibi ve dünyanın "ağababası" olduğuna inanılan bir ülke! Üstelik Avrupalı yoldaşları da ekonomik koşulları itibarıyla kendisinden geri kalır durumda değil. Yani ABD'nin derdine AB'nin çare olması mümkün değil, tencerelerin dibi misali. Dolayısıyla, bu defa sorunu tek ve küçük ülke yaşamayacak. Çok sayıda ve büyük ekonomiler yaşayacak!

ABD sayesinde ekonomi biliminin teorisine yapılacak yeni katkılarla, "hiper-stagflasyon öneminde işsizlik" konusunu da öğrenmiş olacağız. Tabi ki eğitim pahalı bir iştir!

8 Şubat 2011 Salı

"Beklenen Çöküş"ün vadesi belli oldu: üç yıla kadar!

Başta ABD birçok gelişmiş ekonominin mevcut durumunun parlak olmadığı konusunda hemen herkes hemfikir. Bu ortamda bile "çöküş" kelimesi tabu olduğu için ağza pek alınmıyor ama aşırı naifler hariç çok kişi beyan edemese de kaçınılmaz bir çöküş bekliyor. Belli olmayan şey, bu çöküşün zamanlaması.

Az önce gözüme ilişen bir haber, çöküşün beklenen zamanlaması konusunda ipucu yakalamamı sağladı! Aşağıya aldığım Anadolu Ajansı haberine göre, FDIC, ABD'nin (henüz batırılmadığı için) "büyük" ama gerçekte "zombi" bankalarının yöneticilerinin bir de utanmadan milyon dolarlık prim almaya devam etmelerini bi türlü engelleyemese de, "en az 3 yıl" ertelenmesini planlıyormuş.

Neden 3 yıl? 2 veya 5 yıl değil de 3 yıl? Demek ki bugünkü oyunun en fazla üç yıl daha sürdürülebileceğini, o üç yıl geçtikten sonra bugün prim taep eden yöneticilerin prim talep edecek hallerinin ya da prim talep edecekleri bankalarının kalmayacağını düşünüyor olmalılar!

Diye çıkarsama yapıverdim! Üç yıla kadar anlarız!


(YENILEME)FDIC,BUYUK FINANSAL SIRKETLERIN UST YONETICILERININ YILLIK PRIMLERINI EN AZ 3 YIL ERTELEMEYI PLANLIYOR

ABD FEDERAL MEVDUAT SIGORTA FONU (FDIC), BUYUK FINANSAL SIRKETLERIN UST YONETICILERINE YILLIK PRIM ODEMEYI ERTELEMEYI PLANLIYOR. FDIC, 50 MILYAR DOLAR VEYA UZERINDE VARLIGI OLAN SIRKETLERIN UST YONETICILERININ YILLIK PRIMLERININ YARISINI ALMALARI ICIN EN AZ 3 YIL BEKLEMELERI KURALINI GETIRMEYI ONERIYOR.
ONERIDEN, BANK OF AMERICA, JPMORGAN CHASE, CITIGROUP, GOLDMAN SACHS VE
WELLS FARGO GIBI BUYUK FINANSAL KURULUSLAR ETKILENECEK. HUKUMET YETKILILERI VE KANUN YAPICILAR, KISA DONEM RISK ALIMINI TESVIK ETTIGI GEREKCESIYLE BUYUK MIKTARDAKI PRIMLERIN FINANSAL KRIZIN CIKMASINDA PAYI OLDUGUNU DUSUNUYOR. ONERININ KABUL EDILMESI ICIN ABD MERKEZ BANKASI (FED), HAZINE BAKANLIGININ IKI AJANSI VE SERMAYE PIYASASI KURUMU (SEC) GIBI DIGER BUYUK FINANSAL DUZENLEYICI KURUMLARIN DA ONAYINDAN GECMESI GEREKIYOR. FON, AYRICA, TUM ABD'LI BANKALARIN SIGORTASI ICIN BUYUK BANKALARIN DAHA FAZLA PAY ODEMESINI GETIRMEYI PLANLIYOR.


-AA-

7 Şubat 2011 Pazartesi

"İkinci Dip" mi "Yeni Dip" mi? Global manzaranın özeti



Yukarıda kapağını gördüğünüz kitap 2011 Ocak ayında yayınlandı, henüz çok taze. Kitap esasında, İMKB'nin geçtiğimiz 25 yılına damgasını vurmuş kişilerden seçilmiş 25 kişiyle yapılan röportajları içeriyor. Daha bu kitaptan haberdar olduğum zaman, çok önemli bir kitap olduğunu düşünmüştüm. Ama kitabı edinip satır satır okuduktan sonra, başlangıçta tahmin ettiğimden de faydalı bir eser olduğuna kani oldum.

"Borsacıların anılarının derlendiği bir kitabın bu blog konusuyla alakası ne?" diye düşünenler olabilir. Kitabın tamamını okumadan önce, ben de öyle düşünürdüm. Ama kitapta anılarına yer verilen kişilerden özellikle tecrübeli fon yönetici Feyyaz ÖNCEL'in anı ve açıklamalarının yer aldığı bölümü okuduktan sonra, kitabın bu blogda anlatmaya çalıştığım şeyler bakımından da çok önemli olduğunu anladım.

Feyyaz ÖNCEL, kitabın 491-520 sayfaları arasındaki açıklamalarında global finansal sistemin mevcut durumuna ilişkin çok önemli tespitlerde bulunmuş. Özetle;

* 2007'de başlayan ve hala devam eden krizin, daha önce yaşadığımız herhangi bir krizle karşılıştılamaz olduğunu, çok büyük ihtimalle dünya finansal piyasalarının da daha önce yaşadığı bir deneyim olmadığını,

* Piyasalardeaki büyük yıkıma karşı hükümetler ve MB'larının bazı alışılmadık önlemler aldığını ancak bu olağanüstü önlemlerin doğuracağı sonuçları tam olarak öngöremediğini,

* Dünyadaki mevcut sistemin sürüdürülebilir olduğunu düşünmediğini, insanların "ikinci bir dip" beklediğini ancak kendisinin (ikinci dibin daha da derinde oluşacağı) "yeni bir dip" beklediğini,

* Mevcut yapının model olarak sürdürülemez olduğunu, mesela ABD'de 1980 yılından başlayıp giderek artan bir şekilde ekonomik büyümeyi sağlayan modelin sürüdürülebilir olduğunu düşünmediğini, insanların servetini artırıp, servetin artan kısmının kredilendirilerek tüketimi artırmayı hedefleyen bir büyüme modelinin devam ettirilemeyeceği, o balon patladığı zaman işlerin yürütülemeyeceğini ve o boyuttaki bir balondan sonra yeni bir balon yaratmanın kolay olmayacağı,

* Çok ciddi ve devam ettrilmesi imkansız bir borç krizi olduğu, dünyadakli temel problemlerden bir tanesinin, finansal piyasaların reel ekonomiye göre çok fazla büyümesi sonucu oluşan "sermaye fazlası" olduğu, bu problemin çözülebilmesi için bir kısım sermayenin imha olması gerektiği, bunun içerisinde üretim araçlarının da bulunduğu, çok büyük bir kapasite fazlası olduğu ,

* Kar marjlarının çok düştüğü, sermayenin para kazanma oranının belirgin bir biçimde azaldığı, bu ortamda ekonomilerin sağlıklı bir şekilde kendilerini büyütme imkanlarıın kalmadığı, o nedenle tüm ülkelerin kısıtlı talepten daha fazal pay almak için çabaladığı, bunun yollarının rekabetçi devalüasyon ve kur savaşlarına kadar gittiği,

* Borçların parasallaştırıldığı, büyük bir sermaye kaybı olmadan sistemin yeniden sağlığına kavuşturulmsının mümkün olmadığı, bu sermaye kaybının da kısmen olduğu, ancak henüz muhasebeleştirilmediği ve borsalarda henüz fiyatlandırılmadığı,

* Dünyada varlık fiyatlarının düşeceği ve o varlık fiyatlarına dayalı sermayenin yok olacağı, geri kalan talebin geri kalan sermayeye para kazandırır duruma geleceği ve sistemin tekrar sağlıklı çalışır duruma gelebileceği, ama bunun için kapitalist ahlak gereği kötü olanların batması gerektiği,

* Ancak bugün kötü olanların batmasına izin verilmediği, çünkü kötü olanların sistemik risk doğurduğu, finansal sistemin özellikle de bankaların dünyayı kendilerinin batması ve sistemin çökmesi tehdidi ile rehin almış oldukları, sistemin de onları zorla ayakta tutmaya çalıştığı, gerçekte ise onların zaten batmış durumda, yani hayalet banka oldukları, bazı muhasebe oyunları ile örtemeye çalıştıkları çok büyük zararların üzerinde oturdukları,

* Dünyadaki büyük sorunlardan diğer bir tanesinin de denetimsiz türev piyasalar olduğu, dünyadaki türev işlemlerin ne kadar büyük olduğunu kimsenin bilmediğini,

* 2010 yılında ekonomilerin canlandırma (stimulus) programıyla büyüdüğü ancak bunun devam ettirilemeyeceği, çünkü devletlerin borcunun arttığı, ancak insanların gelirlerinde bir artış olmadığı, işsizliğin çok yüksek olduğu ancak kapasite fazlası olduğu için de düşemediği, ... servet artışından kaynaklanan bir büyüme ile karşı karşıya olmadığımızı, bunun sürdürülebilir olmadığını,

* Profesyonellerin bile çok ciddi hatalar yaptığı bir dönemde olduğumuzu, daha önce kimsenin olmadığı sularda dolaştığımızı, 2007 yılında başlayanve halen devam eden sürecin daha ne kadar devam edeceğini kestiremediğini ancak bu mücadelede hükümetler MB'larının elindeki enstrümanların giderek azaldığı, olağanüstü enstrümanların bile etkisinin azaldığını, bir müddet içinde piyasanın bunu fark edeceğini ve fark ettiği zaman da fiyatlayacağını, bu sürecin tetikleycisinin ne olacağını yani "siyah kuğu"nun ne olduğunu bilmediğini..."

söylemiş.

Buraya aldığım kısmın altına aynen ben de imzamı atarım. Bu blogda iki yıldır tam da onu anlatmaya çalışıyorum. Söylemeye çalıştığım şu: global manzara bu iken, o ortamın tekrarını engelleyecek global para sisteminin kurulması için kafa yormaya başlamanın vaktidir!

Bence sadece bahsettiğim sayfalarda anlatılanlar için bile alınmalı bu kitap.

4 Şubat 2011 Cuma

Bernanke: "international factors lead to higher oil and commodity prices"

Dün (3 Şubat 2011) Ulusal Basın Kulübünde konuşan Bernanke, para basma politikalarının (fiyakalı adıyla QE) başarılı olduğunu falan söylemiş (bkz. konuşma metni). Gerçi artık pek ciddiye alan yok. Bi sürü eleştiren blog yazısı var (örn. şu ve şu). Ama piyasalar çok beğenmiş ve gazete haberlerine göre, Bernanke'nin konuşması hisse fiyatlarını yukarı itmiş!

Benim takıldığım nokta, soru-cevap bölümünde bir gazetecinin "karşılıksız para basarak dünya genelinde varlık fiyatlarının artmasına neden oluyorsunuz" suçlamasına karşı Bernanke'nin, bastıkları karşılıksız kağıt paralar yüzünden dünya genelinde ortaya çıkan dengesizlikleri hiç üstüne alınmamış olması! Bernanke'ye göre, petrol ve varlık fiyatlarının artmasına diğer ülkelerdeki gelişmeler neden oluyormuş (bkz. Reuters trancript)!

(Zaten MarketWatch'daki günsonu piyasa değerlendirmelerine bakın, düşüş olduğu günlerde hep mazeret diğer ülkelerdeki bir gelişmedir! Fakat amerikan borsaları arttığı zaman, içerideki iyileşme yüzünden endeksler yükselmiştir. Merak eden biri bu korelasyonu inceleyebilir! Güzel istatistiki çalışma olur bu arada!)

Daha da ilginci, ABD'de FED'in bastığı paralarla diğer ülke ekonomilerini sakata soktuğunu da kabul etmemiş ve "biz kendi ekonomimizin ihtiyacı olan şeyleri yapıyoruz. Onların da kendi para politikaları var. Onlar da kendi para politikalarını uygulasınlar (yani faiz artırsınlar da bizim işimiz daha kolay olsun) demiş! Sanki dünyadaki mevcut tüm kağıt paraları doların bir türevi değilmiş, ya da dolar dünyanın rezerv para birimi değilmiş gibi...

Neyse, benim asıl belirtmek istediğim anlamlı görülen ifadelerdeki oxymoronları listelemek değil. Tarihin telekkürrürden ibaret olduğunu hatırlatmak.

Fransız devrimi sonrasında devrimci Fransızlar 1790'larda kağıt parayı "keşfedince" çok sevinmişler. Hatta, o dönemde kağıt paranın altından daha iyi olduğunu falan söylemişler koro halinde. Ancak kağıt paranın kullanıma başlamasının üzerinden daha on yıl bile geçmeden ipi ucunu kaçırıp ekonomik kriz ortaya çıkınca, hiç kimsenin aklına yaşanan o ekonomik krizin müsebbibinin "biraz fazlaca" basılan o karşılıksız kağıt paralar olduğu gelmemiş!

Daha sonra 1920'lerin başlarında Almanlar kağıt paranın "faziletini" keşfetmiş ve "bolca" basmışlar. Sonuçta, 1922 yılının kış aylarında ısınmak için sobada para yakmak, odun yakmaktan daha ucuz hale gelmiş! Ama o sırada da kimse o yaşanan hiper enflasyonun nedenini "bolca" basılan kağıt paralar olduğunu düşünmemiş bile! O zaman da suçu, diğer ülke paralarının (kurların) çok yükselmesine bağlamışlar. Sanki diğer ülkelerin paraları durup dururken yükselmiş gibi! Ciddi ciddi bunlar konuşulmuş ve diğer ülkeler suçlanmış o dönemde!

Bakın, 16 Ağustos 1922 tarihinde "Vossiche Zeitung" gazetesinde yayınlanan habere göre, dönemin Alman devlet başkanı ne demiş :

"... the opinion that the flood of paper is the real origin of the depreciation is not only wrong but dangereously wrong ... Both private and public statistics have long shown that for the last two years the interior depreciation of the Mark is due to the depreciation of the rate exchange ... It should be remembered today that our paper circulation, although it shows on a terrifying array of milliards, is really not excessively high ... We have no "dangerous flood of paper" but, on the contrary, our total circulation is at least three or four times as small as peace time."

Dönemin Alman devlet başkanı "derin" ekonomik analiz içeren bu açıklamanın muhtemelen almancasını söylemiştir. Ama bizim İngilizce kaynakta aynen böyle aktarılmış. ben de dokunmadım ki, belki Bernanke veya şürekasından birinin yolu bizim fakirhaneye düşer de sbeblenir. Eğer Türkçeleştirsem, işlerine yaramazdı!

Yukarıdaki alıntı, 1920'lerin başlarında enflasyon kavramının kaynağına ilişkin algılamayı yansıtmaktadır. Belki dönemin Alman politikacılarına, iktisatçılarına ya da gazetecilerine fazla yüklenmemek lazım. Zira o yıllarda enflasyon-emisyon ilişkisi iktisat literatüründe henüz keşfedilmiş değil! Nihayet 1950'lerin ortalarından itibaren Friedman ve şürekası "enflasyon basit bir matbaa problemidir" tespitine ulaşsa da, Bernanke'nin dünkü konuşmasından görünen o ki, yarım yüzyıl sonra da değişen bir şey yok! Bernanke'nin dünkü konuşmasının tutarsızlığına herkesin inanması için, maalesef sonuçlarını da yaşamamız gerekecek!

1 Şubat 2011 Salı

Peter Schiff: Japonya ABD'den 1 trilyon dolar alacaklı ama onun notu iniyor!



Kaynak: Euro Pasific Capital

Peter Schiff, tribünlere yönelik pembe gözlüklü tiplerden olmadığı için bazılarınca makbul görülmese de, takip etmeye çalıştığım yorumculardan biridir.

Malum, geçen hafta S&P Japonya'nın kredi notunu indirdi. Schiff haklı olarak "nası yani?" diye soruyor. ABD Japonya'ya 1 Trilyon dolar borçlu, ama "alacaklarını tahsil edemeyeceği" endişesiyle Japonya'nın notu indiriliyor! Eğer Japonya alacaklarını tahsil edemediği için iflas edecekse, kimden edemeyecek? En büyük alacaklı olduğu ABD'den. Dolayısıyla, Japonya'nın iflası için önce ABD'nin iflas etmesi gerekmiyor mu? Neden uçan kuşa borçlu olan ABD'nin notu indirilmiyor da Japonya'nın notu indriliyor?

Keza, Çin ABD'den 3 trilyon dolar alacaklı iken, Çin'in notu ABD'den nasıl daha düşük olur? diye de soruyor. Uçan kuşa borçlu olan ABD'nin notu hala zirvede, ama ona borç verenlerin notları daha düşük ya da indiriliyor. Ne ala dünya! Böyle bir ortam sürdürülebilir mi? O meşhur lafı hatırlamamaya imkanı var mı?

Bir an için herkesi kandırabilrisiniz.

Bazılarını sürekli kandıabilirsiniz.

Ama herkesi, her zaman kandıramazsınız!

Bu videoda ayrıca Schiff, ABD'de o kadar borçlu olmasına rağmen tüketicinin kredi kartı harcamalarının hala artıyor olamsını, nasıl olsa o borçları ödeme niyetlerinin olmamasına bağlıyor! Enteresan. Eğer durum böyle ise, ip kotuğunda çok "eğlenceli" olacak demektir ortalık.

31 Ocak 2011 Pazartesi

Zeitgeist - 3 : "Moving Forward" yayınlamış!

Zeitgeist'in önceki iki videosunu bilenler için müjde! Üçüncü videosu da "Moving Forward " (yol almak) adıyla geçen hafta yayınlanmış. Fark edince hemen seyrettim. Türkçe altyazılı olarak da var şurada.

Geçen hafta seyrettiğim Mutluluk İktisadı videosunun hemen ardından birbirine paralel yaklaşım içeren ikinci videoyu izlemek biraz ümit, biraz karamsarlık vericiydi. Ümit verici tarafı, bu işe kafa yoran ve sonuçta aynı şeyi söyleyen değişik kesimlerin bulunduğunu görmek, karamsarlık verici tarafı ise, orada anlatılan olumsuz senaryonun giderek yaklaştığını düşündürmesi!

Bence, 20. yüzyılda formal eğitim almış her standart iktisatçının izlemesi gereken bir video. Özellikle, gelişmişlik ölçüsü olarak GDP'yi anlamlı bir kavram olarak görenlerin... Zira videoda verilen örneklere göre, eğer bir ekonomide örneğin sigara tüketimi (sigara imalat sektörü) ve buna bağlı olarak sağlık harcamaları (kanser hastaları) artarsa, o ekonominin GDP'si diğer her şey sabitken sadece bu iki sektördeki harcamalar nedeniyle bile büyüyeceği için, o toplum daha gelişmiş olur! Ya da hapishanelerde yatan mahkum sayısı artarsa, Wall Street'de hisseleri işlem gören özel hapishanelerin hisselerinin fiyatı yükselir, ekonomi daha iyi durumda olur!

Keza filmde, Osmanlı'nın sanayi devrimini ıskalamasına hayıflananlar için de çok övülen sanayi devrimi ve kapitalizmin geldiği noktada daha sakin olmalarını sağlayacak zımni ipuçları da var. Zira Osmanlı klasik çağının sonlarında (her bakımdan dejenere olmadan önce), biraz da bugün yegane yöntem olarak gördüğümüz o sanayileşmenin yarınını da öngördüğü için itibar etmemişti. Osmanlının iktisadi sistemi, sanayi devrimi sonrası kurulan ve ipin ucunu kaçırmış haline kapitalizm adı verilen mevcut sisteme göre çok daha fazla sürdürülebilir idi. Ama tüfek icat olunca mertlik bozulduğu için kaybedenler, mertler oldu!

Bu videoda en çok hoşuma giden cümle şu:

"Tabiat bir diktatörlüktür (tabiatta demokrasi yoktur!) Ya tabiatın kurallarına uyarsın, ya da sıkıntı çekersin!

Kapitalizm denen model tabiatın kurallarını çiğneyerek bugüne kadar geldi. Korkarım şimdi de faturayı ödeme zamanı geliyor.

Peki Zeitgeist'in TDP ile alakası ne?

Zeitgeist 3'de, "parasal sistem ortadan kaldırılarak suç oranı %95 oranında düşürülebilir" denmiş. Zira suçların %95'i para ile alakalı suçlarmış! Nitekim, paranın olmadığı bir ortamda, tanımı gereği "zimmete geçirme" ya da para hırsızlığı gibi suçlar işlenemez!

Çözüm olarak önerilen ve Kaynak Temelli Ekonomi ("Resource Based Economy", RBE) olarak adlandırılan modelde, bırakın bugünkü çoklu itibari para sistemini, tek para bile yok! Yani RBE, TDP'den bile ileri bir model öneriyor! Onun için, TDP'ye karşı çıkanlar bi kere daha düşünmeli, bir (TDP) sıfırdan iyi olabilir, onlar için bile!

"RBE'de para yok, çünkü ona ihtiyaç yok!"

Düşünmeye değer.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Yunanistan Drahmi'ye geri dönecekmiş! (Zaten Elvis de dönecek!)

Bugünkü gazetelerde, Yuaunsitan'ın Drahmi'ye geri dönüşü tartışmaya açtığına ilişkin haberler vardı. (Bazıları içib bkz. Hurriyet, EurActiv, Taraf)

AA kaynaklı habere göre;

Haftalık “Veto” gazetesi “Yunanistan’ın euro’dan çıkması ve yüzde 30 develüasyonla drahmiye dönmesi” senaryosunu manşetine taşırken 2002 yılında tedavülden kalkan 1000 drahmideki tanrı Apollon’un yerine fotomontajla Başbakan Yorgo Papandreu’nun resmini koydu.

Yani %30 devaluasyon yaptıktan sonra, Euro yerine kendi bastığı renkli kağıtları verecek ve krizden çıkacak! Şimdiye kadar yenmiş olanlar da yanına kar kalacak?

Sıkıntıya düştükçe suçu Euro'ya atan Avrupalıları, kendisi tamahkar hesaplarla kredi kullanıp terse düşüp battıktan sonra "bana usulsüz kredi kullandırdılar" diye kredi vereni şikayet eden tiplere benzetiyorum. Sanki gırtlağını sıkarak zorla kredi verdiler... Kredi alırken niye şikayet etmedin, bana usulsüz kredi kullandırıyorlar diye de battıktan sonra şikayet ediyorsun?

Ama euro yüzünden krizi çözemiyoruz diyenlerin durumu asıl, "vergi kaçıramıyorum" diye hayıflananlara benziyor. Euro olmasa onlar da renkli kağıt parçalarını basıp basıp piyasaya verecekler ve krizi aslanlar gibi çözmüş olacaklar! Sanki kriz zaten olmayan paraların harcanmasından çıkmamış gibi, olmayan paraları basarak krizi çözecekler.

Hep söylüyorum. Likidite vermek, eğer kriz bir likdite krizi ise işe yarar. Ama şu anki kriz likidite krizi değil ki! Basit bir iflas durumu! Müflise likidite vermek ise, dipsiz kuyuya para atmak gibidir. Kaçınılma akıbeti sadece geciktirir ve maliyetini yükseltir. Hepsi o!

İzlemeye devam! Saat işliyor, borçların vadesi yaklaşıyor!..

25 Kasım 2010 Perşembe

Perşembe'nin Gelişi: "BANKISTER" ve "DOOH NIBOR"

CNBC-e'de Perşembe günleri duayen borsacı Ali PERŞEMBE'nin hazırlayıp sunduğu "Perşembe'nin Gelişi" programı var. Bence, TV klasiği olmaya aday, harika bir program. Vakit buldukça seyretmeye çalışrım. Bayramdan öncekini kaçırmıştım, az önce seyredince "mutlaka bloga eklemeliyim. Benim burada anlatmaya çalıştıklarımı çok daha kısa zamanda ve çok daha çarpıcı bir üslüpla anlatmış" diye düşündüm.

NTVMSNBC'nin sitesinden videoyu almayı beceremedim. ama linki aşağıda. seyredilmesini hararetle tavsiye ederim. ABD'de oynana oyunun senaryosunu üç perdede özetlemiş:

Perşembe'nin Gelişi, 11 Kasım 2010

"Bankıster" terimini de ilk kez burada duydum. Cuk oturmuş!

"Dooh Nibor"u da. "O da neymiş?" diyenlere, aslında "videoyu izle öğren, her şeyi hazır bekleme" demek lazım ama hadi kıyak geçeyim: ABD hazinesi ve FED imiş!

Hani Robin Hood zenginden alıp fakire verirmiş ya, bunların yaptığı ise, Robin Hood'un tam tersi, fakirden alıp zengine vermek! Doğru söze ne denir?

23 Kasım 2010 Salı

"İngiltere'den İrlanda'ya yardım!"

Dün günün haberi bence başlıktakiydi.

İngiltere Maliye Bakanı'nın açıklamasına göre, IMF ve AB'den 100 milyar euro kadar yardım koparan İrlanda'ya İngiltere de 7 milyar sterlin doğrudan yardım yapacakmış.

Tabi bu yardım aslında İrlanda'daki kendi alacaklarını ve menfaatlerini korumak için ama yine de insanın aklına bununla ilgili bir sürü atasözü geliyor:

"Bugün sana, yarın bana!"
gibi. Ya da,
"Ayranı yok içmeye..."


Merakım şu: yarın kendisi o yardıma muhtaç olduğunda, İrlanda yardım edebilecek mi?

Ülkelerin kişibaşına kümülatif cari açık miktarları

Kaynak: WikiMedia
Yukarıdaki harita ilginç. Adeta "sıradaki?" sorusunun cevabını vermiyor mu, kırmızının tonları? Dikkat buyurun, en koyu kırmızı İzlanda. Zaten ilk önce o "morarmış" durumda! Sonra Yunanistan, İngiltere ve şürekası ile İspanya ve Portekiz birbirine yakın renkler... ABD ve Avustralya da aynı renkte ama onların da "morarabilecekleri", büyüklükleri nedeniyle şimdilik yeterince dillendirilemiyor. Ancak, manzara budur.

Global manzara


Bugünlerde moda İrlanda. Önce İzlanda, sonra Yunanistan, şimdi İrlanda... Sıradaki?

"Sırada kimse yok, olsa da bizim biat ettiğimiz, en büyüğün onlar olduğuna hala inandığımız ülkeler olabilemez, olmamalı, çünkü biz onların hala büyük olduğuna inanıyoruz. tarasa da bizim küçümsediğimiz ülkeler olabilir" diyenlere göstermek üzere güzel haritalar buldum.

Wikipedia'nın "kardeşi" Wikimedia Commons'un güzel haritaları var. Aklınıza gelen gelmeyen bir sürü konuda, ülkelerin mukayeseli durumunu dünya haritası üzerinde renkli şekilde gösteriyor. Faydalı bir eser.

O haritalardan akılda bulundurulması gereken birkaç tanesinin manzarasını buraya ekleyeyim istedim. Yukarıdaki haritada, Ağustos 2010 itibarıyla CIA Factbook'undan alınan verilere göre, ülkelerin döviz rezevlerinden dış borçları çıkarıldıktan sonra kalan miktarlar gösterilmiş.

Lincoln'ün şu lafını hatırlama zamanı değil mi?

"Bir an için herkesi kandırabilirsiniz, bazılarını sürekli kandırabilirsiniz. Ama
herkesi her zaman kandıramazsınız."

Lincoln'ün sözünde geçen ikinci gruptaki tiplerde olmak istemeyenlerin gözatması gereken haritalar olduğunu düşünüyorum.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Hasan Ersel: "Ne Olacak Bu ABD'nin Hali?"

Hasan Ersel üstadın bugün Referans'taki yazısının başlığı, benim bu blogda hep söylediğim, hatta etiket haline gelen cümlem. Hoşuma gitti! Tabi bzim derdimiz ülke ve ya siyasetle ilgili olmadığı in ABD değil, dolar diye ifade ediyorum ama ABD=Dolar değil mi netekim? Biri olmadan diğeri anlam ifade eder mi?

Hatta Referans, Üstadın yazısını günün önemli haberlerinden biri olarak webde ana sayfadan da anons etmiş! Çok yeni ya da şaşırtıcı şeyler değil ama mainstream medyada yer bulmaya başlmaası bakımından anlamlı sayılabilir.


Ne olacak bu ABD'nin hali
16.08.2010 Hasan Ersel
Clicky Web Analytics Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-Noncommercial-Share Alike 3.0 United States License.