30 Kasım 2011 Çarşamba

"ABD tarihinin En Büyük İflasları Listesi" Şimdilik!

Business Insider sitesinde güzel bir derleme gördüm. Amerikan Airlines'ın geçtiğimiz günlerde -nihayet- iflas korumaya başvurmasının ardından, "Amerikan tarihin en büyük 11 iflası"na ilişkin bi derleme yayınlamış.

Listeye şöyle bir göz atınca dikkat çekici noktalar var:

1- "En büyük iflaslar" listesindeki 11 şirketten sekizincisi, son bir ayda iflas etmiş. Önceki haftalarda iflas eden MF Global listeye 8 . sıradan giriş yapmış.

2- ABD tarihindeki en büyük 11 iflasın tamamı son 10 senede gerçekleşmiş! (tabi bunda doların reel değerinde son yıllarda daha fazla yaşanan düşüşlerin de şişirici etkisi var ama, nereden bakılırsa bakılsın, şirketlerin iflas rakamları büyüyor.

İddiamız şu: Önümüzdeki dönemde bu liste sıklıkla revize edilecek ve şu an "tarihteki en büyük batıklar" olarak listeye giren şirketlerin hepsi, Lehman dahil, bundan sonra yaşanacak iflaslar karşısında "küçük" kaldığı listeden çıkacak.

Hatta belki ileride medyada "tarihin en büyük devlet iflasları" listesini de görürüz!

İzleyip görelim!

26 Ekim 2011 Çarşamba

Papa: "Global MB Lazım" demiş. Tek Para lazım diyecek!

Dünkü gazetelerde, "Vatikan ekonomiye el attı" türünden çok sayıda haber vardı (mesela şu, şu, şu ve şu). Çoğu sitede yer alan habere göre;


"Vatikan, ekonomiyi idare etmek için küresel kamu idaresi ve Merkezi Dünya Bankası kurulması dahil küresel finansal sistemlerde radikal reformlar yapılması çağrısında bulundu."

Bizim bazı gazetecilerin "Merkezi Dünya Bankası" diye çevirdiği şey, küresel bir merkez bankası. Zira, halen bi tane Dünya Bankası (Worldbank) var zaten, bir Bretton Woods kurumu olarak. Ama mevcut Dünya Bankası, Global Merkez Bankası fonksiyonuna sahip değil. Papa, küresel finansal sistemde revizyon ihtiyacının bir gereği olarak global merkez bankası kurulmasını öneriyor.

Peki o Global MB ne yapacak? Ya da 140 tane itibari milli para birimi dünya üzerinde mevcut iken (varolmaya devam edecekse!) Global MB ne yapabilir? Cevap veriyorum: Hiçbirşey! Global MB, Global bir para biriminin de mevcudiyeti halinde ihtiyaç duyulan bişeydir ve Global bir para birimi varsa işe yarar.

Biz de (Papa değiliz, sakalımız bile yok ama) yıllardır Global bir MB ve global bir para birimi lazım diyoruz. Papa şimdilik sadece ilk kısmını deklare etmiş, ileride ikinci kısmı deklare edenlerin sayısı da artacaktır şüphesiz.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Yasak Kelimeler: resesyon, Goldman Sachs












Kaynak: Youtube

Dün BBC'ye çıkan genç bir trader, üç yıldır resesyon beklediğini ve dünyayı hükümetlerin değil Goldman Sachs'ın yönettiğini söyleme gafletinde bulunmuş. Dünden beri tüm internet medyası bununla çalkalanıyor. Hani, Tanzimat'tan sonra Osmanlı'da "gavura gavur demek" yasaklanmış ya, bugünlerde benzer bir şeyi finansal piyasalarda yapılan öngörülerde yaşıyoruz. O zamanlar yurdum insanı "ama o gavur, neden gavur diyemeyecek mişiz ki?" diye bu yasağa hayret ederken, bugünlerde de finansal piyasalardaki bu manzarayı ve mevcut verilerin işaret ettiği gidişatın resesyondan da öte depresyon, hatta "total crash" olduğunu düşünenler, bu görüşleri istediği kadar sağlam verilerle desteklensin, bunları açıkça dile getiremiyorlar. Dile getirilerse de söyleyenin burnundan getiriliyor.

Mevzuyu biraz açalım: Londra'da yaşayan Alessio Rastani isimli (anlaşılan çok kültürlü, +1 puan!) 34 yaşında bir trader önceki gün (26 Eylül 2011) BBC'ye çıkmış ve üç buçuk dakikalık bir videoda, bir trader olarak ekonominin gidişinin kendisi için önemli olmadığı, doğru yönde işlem yapılırsa düşüş dönemlerinde de para kazanılabileceği, üç yıldır resesyon beklediği, dünyayı hükümetlerin değil, Goldman Sachs'ın yönettiği türünden ifadeler sarfetmmiş.


Traderın söylediklerinden, özellikle "üç yıldır resesyon bekliyorum" ve "dünyayı Goldman Sachs yönetiyor" ifadeleri cımbızla seçilerek internet medyasında onu itibarsızlaştırmak için hızla kullanılmaya başlanmış. Adeta dünyadaki krizin (Rubini'den sonraki) en büyük müsebbibi olmuş bir anda. Anlaşılan birilerini çok rahatsız etmiş bu kelimeler.


Videoda söylediği "çöküş geliyor" ve "dünyayı Goldman yönetiyor" cümlelerine BBC'nin sessiz kalmasından dem vuranlar mı istersiniz, Alessio rastani piyasalar hakkında konuşmaya yetkin biri mi? diye BBC'ye kızan mı,


yoksa, bunları söyleyenin asında trader olmadığı, BBC'yi kandıran biri (hoax) olduğunu söyleyenler olduğunu aktaran mı,


hatta bu kişi ile "trader mı yoksa prankster mı?" diye röportaj yapan mı istersiniz. Ya da onu sosyopat hatta psikopat olarak niteleyen mi?


Trader da sonunda pes edip başka bir İngiliz kanalına verdiği röportajda, "kendisinin aslında trader olmadığınuı, sadece dikkat çekmeye çalışan biri olduğunu" söylemek zorunda kalmış! Bu da "bak gördünüz mü, bu adam trader falan değil, sırf dikkat çekmek için yalan söylemiş" diye pazarlanıvermiş! Böylece çöküş geleceği ve dünyayı Goldman'ın yönettiği ifadeleri de yalancı, birinin söylediği itibar edilmeyecek cümleler haline gelmiş. Her ne kadar dikkat çekmeye çalışan biri olduğunu söylediği röpörtajda "yine de söylediği her söylediği cümlenin arkasında olduğunu" belirtse de, manşete bu iafedeler değil, diğeri çıkarılmış, sözünüğn arkasında olduğu ifadesi ise, haberin en son cümlesi olarak, eğer o raya kadar okumaya devam edenler olursa sadece onların görmesi için bırakılmış.


BBC de ders almıştır, bundan sonra "piyasalar düşecek" diyen birini kolay kolay konuşturmaz! Zira piyasalar hakkında yorum yapmaya yetkin olanlar, sadece "yükselecek" diyenlerdir! Düşecek diyenlerin "piyasalar hakkında konuşmaya yetkin olup olmadığı" hemen tartışma konusu yapılıverir! Hatta bundan sonra BBC, TV'ye çıkaracağı kişilerin oturduğu evin kendisine ait olup olmadığını da kontrol eder belki. Zira Rastani'yi itibarsızlaştırma çalışmaları kapsamında, 34 yaşındaki bu gencin Londra'da kızarkadaşı ile birlikte yaşadığı ve oturdukları evin de kızarkadaşına ait olduğu da belirtilme ihtiyacı hissedilerek, "kendisine ait bir evde oturmayan biri finans piyasaları hakkında yorum yapabilir mi?" demeye getirilerek eleştirilmiş. (Oysa Batı'da gayrimenkul piyasaların gidişatını doğru öngören biri için rasyonel davranış, varsa sahip olduğu konutu satmak olmalıdır. İngiltere'de konut fiyat endekslerinin gidişatına bakan biri, konut sahibi olmanın o kadar da karlı bi şey olmadığını görebilir. Ama niyet bağcı dövmek olunca o bile gerekçe olabiliyormuş.)


Aslında bu kişi, "leading trader" adıyla bir web sitesi ve YouTube sayfası da olan ve buradaki yorum ve değerlendirmelerinden piyasaları yakından takip ettiği anlaşılan biri.


Bütün itibarsızlaştırma çabalarına rağmen bu videodan sonra "Londra'dan tanınmış kişi" olarak Facebook sayfasını bir günde 6 binden fazla kişi beğenmiş, Twitter'daki takipçileri 82 bin kişiye ulaşmış.


Google'a "Alessio Rastani BBC video" diye sorunca, bu sabah itibariyle 124.000 sonuç geliyor. Eminim, önümüzdeki günlerde bu sayı daha da artacak.


Aynen, Nesim Talib'in Siyah Kuğu'da bahsettiği durum gerçekleşiyor, Alessio Rastani için bugünlerde. Bakalım daha neler göreceğiz.


Oysa eleştirenler, Rastani'nin söylediğinin piyasa kurallarına gayet uygun olduğuna dikkat etmiyor . Söyledikleri gayet basit, "trader, sadece kazancına bakar. Yükselirken alarak, düşerken de satarak para kazanabilir" demiş. Zaten özellikle son 40 yılda "rasyonal insan" safsatasıyla pompalanan ekonomik davranış şekli bu değil mi?


Hani, hakim iktisat paradigmasına göre açgözlülük (greed) iyiydi. Herkes kendi kazancını maksimize etmeye çalışırsa toplam fayda da max. olurdu! N'oldu neoklasik iktisatın temel varsayımlarına? Rastani sadece Neoklasik iktisadın gerektirdiği şekilde davranıyor. Ama demek ki piyasacıların işine gelmiyor bugünlerde! Ne güzel serbest rekabet değil mi? Yükseliş demek serbest, düşüş demek yasak! Bakalım ne zaman ve kim "kral çıplak!" diyecek!


Demokrasinin ABD'de liberalizmin beşiği sayılan New York'da bugünlerde Wall Street'e karşı barışçıl gösteri yapmanın bile yasaklanmasına şaşırmamalı. Wall Street'te gösteri yapan onlarca kişinin gözaltına alınması ile piyasalar düşecek diyen kişinin tefe konulması aynı güç odaklarının icraatı netekim.


Wall Street'te bugünlerde neler olduğunu merak edenler OccupyWallstreet sitesinden takip edebilirler. Bugün bi yerde "Wall Street herkese karşı" diyordu. Çok doğru. "Bu bir sınıf savaşıdır" diyen ünlü finansçı da haklı çıkacak, malesef.

Çin'de ilk "altın bankomatı" faaliyete geçmiş.

Kaynak: news.asiaone.com

Businessinsider'da yer alan habere göre, Çin'de ilk altın bankomatı faaliyete geçmiş.

Haber, (muhtemelen ABD'de yer alan) iPhone bankomatından daha ilginç bir bankomat türü olması kapsamında ele alınmış.

Haberin kaynağını oluşturan asiaone'daki haber daha fazla detay içeriyor.

Çin'in başkentinin populer bir caddesinde geçtiğimiz Cumartesi günü faaliyete geçen bu bankomattan, kredi kartı veya nakit karşılığı, piyasa fiyatı üzerinden 2.5 kg'a kadar altın satın alınabilecekmiş. Bu bankamotalrı yerleştiren banka güvenli noktalara başka bankomatlar daha koyacağını açıklamış ama sayısını söylememiş.

Haberde ayrıca, Çin'de ilk kez faaliyete geçen bu altın bankomatının örneklerinin daha önce İngiltere, ABD, Ortadoğu ve Avrupa'da bulunduğu belirtiliyor. Bildiğim kadarıyla Türkiye'de en az bir katılım bankasının bankamatiklerinden altın satış yapılıyor ve başka bankalar da bu konuda çalışma yapıyor.

Diğer taraftan, yukarıdaki haberi okuduğum gün bizim medyada da "çeyrek altının yarısı (0.125'lik altın) üretilecek" şeklinde haberlerin (örneğin; Zaman, finansgundem.com) çıkması da ilginç bir tesadüf oldu. Çeyrek altının bile 188 TL'ye ulaşması nedeniyle düğünlerde altın takamayanlara yardımcı olmak için, Meclis'ten gerekli onay alındıktan sonra Darphane Genel Müdürlüğü tarafından onun da yarısı üretilecekmiş. Böylece düğünlerde 80-90 TL karşılığı altın takma imkanı bulunabilecekmiş.

Bu haberlerin benim ilgili olduğum tarafı şu: Koskoca FED başkanının "altın para değil" dediği günlerde (ona göre sadece boyalı kağıtlar paraymış!), birçok merkez bankası rezervlerini FED başkanına göre para olmayan sarı metale yatırıken, para olmayan o ürünün dünya üzerindeki talebi hızla artıyor, öyle ki bankamatiklerden bile satın alınabiliyor, altına özel bankomatlar bile üretiliyor. Hatta daha küçük paralarla satın alınabilmesin diye küçük altının daha da küçükleri, diğer bir ifadeyle "yeni kupürleri" üretiliyor.

Bütün bu gelişmeler neden acaba? O yeşil boyalı kağıtların miadının yaklaşmasından olmasın?



21 Eylül 2011 Çarşamba

S&P TR'nin "yerli para" cinsinden notunu artırmış!




Dün Standart and Poors, yıllardan beri dillendirilip durulan TR'nin kredi notunun yükseltilmesi konusunda bir "hareket" yapıp, TR'nin yerli para cinsinden notunu hem de iki kademe birden artırmış. Eksik olmasın! S&P'nin bu hareketine en güzel başlığı bugün Hürriyet atmış:

"S&P, gözümüzü boyamayı seçti TL notumuzu ‘A-3’e yükseltti"



S&P'nin yaptığı gerçekten göz boyama. Felsefede safsata denen kavramın, artık cılkı çıkan rating alemindeki karşılığı olmaya aday bir hareket. "Aslında anlamlı bi şey yapmadığı halde, sanki anlamlı bi şey yapıyomuş gibi görünme" çabası. Bu tavrı tanımlamak üzere ratingleme diye bir kavram türetilebilir sanıyorum. Hani manipülasyonda "gerçek anlamda mülkiyet değişikliği yaratmayan işlem" vardır ya, bu da onun gibi, "gerçekte pek anlam ifade etmeyen not artırımı"!



Sahi, TR'nin not artırımı beklemesinin nedeni neydi? "Batı"daki büyük fonların kendi mevzuatlarındaki kısıtlama nedeniyle TR'ye girmesini engelleyen "yatırım yapılabilir ülke" statüsünün tam da sınırında yıllardır sürünen, dolayısıyla sadece spekülatif, vur-kaççı yabancıların girebildği ama sağlamcı emeklilik fonları gibi yabancı kurumsal yatırımcıların kendi mevzuatlarında yer alan"ülke ratingi yatırım yapılabilir statüde olmayan yerlere yatırım yapamaz" hükmü nedeniyle bir türlü Türkiye'ye gelemeyen büyük yabancı kurumsal yatırımcıların da TR'ye gelmesini sağlayacağı ümidi ile bu artırım istenmiyor muydu? Ama ne oldu? S&P sadece TR'nin "yerli para" notu artırdı, yabancı yatırımcılar için asıl önemli olan yabancı para notunu ise hiç değiştirmedi! Yani, beklenen o yabancılar bu "not artırımı"na rağmen Türkiye'ye yine gelemeyecek! Ama nedense dün bizim piyasalar pek bi sevindi bu not artırımı haberine! Yakında jeton düşer, ikinci perdeyi görürürüz!



Nitekim, bu not artırımın hedef kitlesi olan yabancı kurumsal yatırımcıların organizasyonu olan EMTA (Emerging Market Trading and Investment Community) web sitesinde, bizim piyalasaları dün %10 zıplatacak kadar önemli görülen bu "yerli para cinsinden not artırımı" hikayesi haber dahi olmamış! Yani, bu artırımdan etkilenmesi beklenen asıl muhataplar dikkate almamış ama alakasızlar pek sevinmiş!



Bugünkü gazetelerde ve internet medyasında bu konuya ilişkin bi sürü haber var. Onları tekrar etmenin alemi yok. Ben başka bi noktaya dikkat çekmek istiyorum. Dün not artırımı, TR saati ile 14:37:59'da bizim veri yayın kuruluşlarının ekranlarına düşmüş (mükemmel derecede etkin borsamızın açıklama öncesi dakikalardaki işlem hacmine bakılırsa, tabi ki "hareket" daha haber düşmeden başlamış!). Yabancı veri yayın kuruluşlarının ekranlarında da 11:35:59 GMT'de görülmüş. Yani bu tek cümlelik haberin İngilizce'den tercümesi tam iki dakika sürmüş. Bu ratingi veren kuruluşun merkezinin New York'ta olduğu düşünülürse, orada saat sabah 07:30 civarı oluyor.



Merak ediyorum:




* S&P NY ofisinde mesai sabah saat kaçta başlıyor? Her gün 07:00 civarı ofise gidip çalışmaya başlayıp 07:30'da açıklama yapıyorlar mı?



* Sabah piyasalar açılmadan hberi verelim demiş olabilirler. Ama haberin ilgili olduğu piyasa ABD değil ki, TR. O saat de TR'de gün ortasına, yai piyasaların açı olduğu bir zamana tekabül ediyor.



* S&P şimdiye kadar diğer ülkelerin not açıklamalarını hangi zamanlarda yapmış? Mesela diğer ülkelerin not açıklamaları günün hangi saatinde yapılmış? Diğer ülkelerin notları kendi piyasaları açıkken mi açıklanmış, yoksa kapalı iken mi?



Mesela Aynı S&P, aynı gün, TR'nin not açıklamasından sadece bir kaç saat önce (TR saati le 01:00 civarı) İtalya'nın notunu İtalya ve ABD piyasaları kapalı iken düşürmüştü. O saatte TR'nin notunun artırılacağı belli değil miydi? Neden TR'nin not açıklaması da aynı saatte (ABD, Avrupa ve TR piyasaları kapalı iken) yapılmadı da, öğleden sonra 14:30 civarı gibi, tam da gün ortasında yapıldı?



Gerçekten merak ediyorum. Benim halim yok araştırmaya ama güzel bir araştırma konusu olur, Rating firmalarının ülke notlarını açıklama saatlerindeki tavırları ve bu açıklamaların piyalar üzerindeki etkileri. Mesela dün bu "uyduruktan"not artırımı gün ortasında geldiği için bizim piyasalar, özellikle VOB 10 bin puan artıp ardından 5 bin puan düşmüş. Yani S&P'nin açıklaması ardından bir anda %10'dan fazla artıp ardından da %5'den fazla düşmüş. Özellikle kaldıraçlı piyasalarda bu oranda dalgalanmalar öldürücüdür. Etkin piyasa şövenistlerine ithaf olunur!



Bu arada haberin yayınlama saati konusunda "tamamen tesadüf" ya da "öküz altında buzağı aramayın, Batılı abilerimiz her şeyi, her zaman mükemmel yapar" diye düşünecek naiflere de geçmişten bir kaç örnek hatırlatmak faydalı olabilir. Tevellüdü müsait olanlar bilir, Türkiye'de 2001 Krizi, sırf bu ABD ile TR arasındaki saat farkı nedeniyle derinleşmişti! TR'de o günlerde piyasalar cayır cayır yanarken, ABD'deki IMF yetkilileri tatlı uykularında olduğu için onları uyandırıp icazetleri alınamadığından, teoride lender of last resort olan TCMB'nin piyasaya likidite vermesi mümkün olmamış, Demirbank ve diğerleri o ortamda "rahmetli " olmuştu.



Diğer taraftan, Roubini veya başka bazı Amerikalı otoritelerin TR hakkındaki açıklamalarının kamuya duyurulma saatlerine bakmak da çok enteresan sonuçlar verecektir. Mesela, TR piyasalarında derin dalgalanmalar yaratan bazı yabancı "otorite"lerin TR hakkındaki açıklamalarının medyaya düştüğü saatlere bakılırsa, bu kişiler ABD'de gece uyurken kalkıp TR hakkında bir açıklama patlatıp, sonra uykularına devam ettiği görülür! Onlar misyonlarını yerine getirip uyumaya devam ederken ise TR'de "etkin piyasalar" çalışmaya devam eder! Aynen dün olduğu gibi.



Bakalım ne zaman anlaşılacak bu büyük manipülasyonun boyutu?




Edit (22.09.2011): Dün S&P'nin TR ile ilgili "analist"lerinden biri, "not artırımında İMKB'nin performansı da etkili oldu" buyurmuş! Allah Allah.




1- Yumurta tavuk gibi değil mi bu? Not artacak diye borsa yükselir, sonra borsa yükseldi diye not artar. Kendi kendini doğrulayan kehanet. Bu mantıkla Cem YILMAZ'ın tabiriyle "limit gökyüzü"!



2- Aynı gün içinde sadece anlamsız bir not artışı yüzünden 2 dakikada %10 artan ve ardından %5 düşen bir borsa da "yatırım yapılabilir" statüsüne pek yakışır doğrusu!



3- Bazıları, "rating önemli değil, boşver. Kimse ciddiye almıyor nasıl olsa" diyebilir. Ama o itibarsız ratingcilerin verdikleri itibarsız notlar yıllık faizlerin %10'un altında olduğu bir ülkede borsa endeksleri gün içinde %10 artıp %5 düştüğünde, "not arttı" gerekçesiyle yapılan bu hareketin "birilerine" verdiği kazanç ve başka birilerine verdiği kayıp ise gerçek!



4- Bu arada not artrırımı sonrası TR'nin (ülke riskinin spekülasyon aracı olan) CDS fiyatlarına bakan oldu mu bilmem. Notu artan TR'nin CDS'leri yükseliyor. Not artırımı sırasında 255 civarı olan TR CDS'leri, iki gün sonra 295 civarında seyrediyor. Allah Allah, notu artan ülkenin riski azalmamış mıydı? Neden risk primi artıyor? Hem de iki günde %13'den fazla!



5- Keza USD/TRY de bu not artırımını yükselerek "kutluyor"! Notun "artırıldığı" sırada 1.78 olan USD/TRY, not artırımı açıklamasının üzerinden 48 saat bile geçmeden 1.84'ü gördü. "Ne olmuş yani, altı kuruş artmış önemli mi?" diye düşünebilecek iyimserlere hatırlatmak gerekir ki, dolar/TL'de 1.82 tüm zamanların zirvesi idi! Yoksa daha çok gelecek diye ümitlendiğimiz yabancılardan mevcut olanları bile paraları dolara çevirip kaçıyor mu yoksa? Daha da kötüsü, bu not artırımını kaçmak ve kaçarkan de ellerindeki yerlilere yıkmak için mi yaptırdılar? Etkin piyasa şövenistlerine göre "olmaz öyle şey" di mi? Tabi, tabi...

6- TR'nin yerli para cinsinden notu yükseldiğine göre, demek ki Türkiye'nin DİBS'lerini ödeyememe sorunu yok (aaa sahi mi?) Peki öyleyse, piyasada TL tahvil faizleri neden düşmüyor? Not artırımından sonra (teori gereği) tahvil faizlerinin düşmesi beklenir ama iki gündür o da yükseliyor! Hayırlısı olsun bakalım.

6 Eylül 2011 Salı

Flash haber: İsviçre Frankı Euro'ya sabitlenmiş!

Az önce geçen bir habere göre, İsviçre Merkez Bankası (SNB), Euro/İsviçre Frankı kurunu 1.2'de sabitlemiş. Bu haberin ardından kurlar ve piyasalar hızla dalgalanmış. Zaten piyasalar son zamanlarda her vesileyle dalgalanıyor. Bir fazla, bir az farkletmez. Ama en azından bundan sonra EUR/CHF kuru istrikrarlı kalır, inşallah!

FT, SNB'nin bu hareketine "Euroquake" adını takmış! FED harıl harıl para basarken diğerlerinin boş durması ayıp oluyordu. Şimdi SNB'nin de karşılıksız Frank basmak için yeni bir mazereti oldu. "Napalım, pariteyi 1.20'de tutmak için "ne gerekiyosa yapıcam" diye söz verdim, onun için basıyorum valla billa" diyerek basabilir karşılıksız frankları.

Peki bu karşılıksız frankları ne için basacak? Karşılıksız basılmış euro ve dolarları elinden çıkarmak isteyenlerin verecekleri başka kağıt paraları almak çin! O kağıt paraları alınca ne yapacak? Gidecek İtalya, İspanya, hatta Yunanistan gibi ülkelerin bastıkları devlet tahvillerini (yani başka kağıt parçalarını!) satın almak için kullanacak. Yeterince kafa karıştırucı mı? Kısaca, herşeyin kağıttan (kağıttan kaplan, kağıttan ev, kağıttan yangın merdiveni...) olduğu bi dünya düşünün, aynen öyle bir şey! almanya'da 1923-24'deki hiperenflasyon sırasında memlekette para basacak kağıt kalmadığı söylenir. Yine öyle bi döneme mi gidiyoruz yoksa?

Bu arada, dünyanın rezerv parası hala, her şeye rağmen USD iken ve EUR için bazı malum AB ülkeleri yüzünden bi sürü kişi "gidici" gözüyle bakarken, neden Euro'ya peglemiş ki, dolar dururken! Tamam AB ile ekonomik ilişkileri daha fazla ama eğer Euro gidici ise, bunu bile bile yapılacak hareket mi? Yoksa "gidici" olduğu mu abartılıyor?

Ayrıca hani esnek döviz kuru her derdin devası idi, kutsaldı. İsviçre'nin bu yaptığı caiz midir, Neoklasik iktisatın kitabında? Bu gidişle, 20. yy hakim iktisat teorisinin tabularına aykırı daha çok hareket göreceğiz gibi görünüyor. Şu ekonomi bilimi hakikaten ilginç bir dönemden geçiyor. "Güvenli liman" diye dolar ve eurodan kaçanlar CHF'ye sığınıyordu. Şimdi onun da sahibi "1.20 kuru korumak için ne gerekirse yapıcam" diyor. Herşeyin kağıttan üretildii bir ortamda iddialı bir laf! Değerlerin kağıt üzerine yazarak "yaratılabildiği" bir ekonomik sistemde "piyasa"lar sever bu tür lafları yedirmeyi. İzleyelim!

Darısı USD/EUR başına!

Henüz bu çok uzak görünüyor. Zira her gün global piyasalarda triyonlarlarca dolar işlem yapılıyor bu pariteler üzerine. Birileri batarken sınırlı sayıda birileri köşe oluyor. Ama bu seviyede dalgalanmalara uzun süre zavallı dünya ekonomisinin dayanması mümkün değil. Bakalım ne zaman göreceğiz, USD/EUR sabitleme çalışmalarını.

Nitekim USD/EUR sabitliği, Robert Mundell'in global piyasaların istikrarı için son yıllarda defalarca dile getirdiği bir durum. Belki sonund aklı selim galip gelir. ama o zamana kadar çok canların/ekonomilerin yanması gerekecek anlaşılan...

ILO: "Ücret artışı oluyor ama deflasyon riski berdevam"


Kaynak: Reuters.com

Reuters'de aylar önce geçmiş bir haber yeni dikkatimi çekti. Yazı şu:

Wage growth recovering, deflation risk remains - ILO
Wed Dec 15, 2010 10:21am EST
* Global real wage growth in 2009 only 1.6 pct

Yukarıdaki haritanın da eklendiği sözkonusu haberde özetle; Birleşmiş Milletler (UN) Çalışma Teşkilatı'nın (ILO) yayınladığı bir rapora göre, ücretlerde iyileşme varmış ama hala birçok ülke için deflasyon riski devam ediyormuş.

İktisadi hastalıkların sadece enflasyon ya da deflasyndan ibaret olduğunu düşünmeyenler için, iktisatta bu durumun bir adı var aslında: STAGFLASYON!

Raporda, resesyonun, sadece işini kaybeden milyonlar için kötü olmadığını, işini kaybetmese de alımgücü gerileyen çalışan kesim için de kötü olduğu belirtiliyormuş. İşte stagflasyonun en kötü tarafı bu. Bir tarafta işini kaybedenler artarken, iş sahibi olanlar bile fakirleşirler.

Her ne kadar mainstream medya ve kanaat önderleri nezdinde henüz bu kelime tabu olsa da, fiiliyatta adım adım yaklaşıyoruz. Malesef!

25 Ağustos 2011 Perşembe

JPMorganChase, BofA'yı 1 hafta içinde satın alabilirmiş

Birkaç gündür, ABD'nin en büyük bankası Bank of America (BofA)'nın acilen 200 milyar dolarcık paraya ihtiyacı olduğu, rakibi JPMorgan Chase'in BofA'yı satın alabileceği konuşuluyor.

İlave olarak bugün de Warren Buffet'in BofA'ya "iyi yönetildiği için" 5 milyar dolarlık bir yatırım yapabileceği haberi duyuldu piyasada. Anlaşılan BofA'nın yüzünü artık makyaj kurtarmıyor. Birilerinin koltuk değneği uzatabileceği haberleri ile gaz vermeye çalışıyorlar.

BofA, son yılların moda ifadesi ile TBTF, yani batırılamayacak kadar büyük bir banka kabul ediliyor. Zaten son günlerdeki destek açıklamaları hep bu nedenle. Sonuçta JPMorganChase ile birleşerek ömrünü tamamlayacaktır. Anlaşılan, o tarih yaklaşmış. Muhtemelen daha sonra (ben max. 2 yıl diyorum!) JPMorganChaseBofA da başka bir banka ile birleşecektir.

ABD'de şirket birleşmeleri bize göre daha yaygındır. Hatta bu konuda bir enstitü dahi kurmuşlar (Bkz. Institute of Mergers, Acquisitions and Alliances, IMAA). Özellikle bankalarda çok yaygın bu birleşmeler. ABD'de 1930'lardan beri yapılan banka birleşmeleri listesi incelendiğinde ne demek istediğim daha iyi anlaşılabilir. ABD'de 1929 Buhranından itibaren bugüne kadar 159 kez banka birleşmesi yaşanmış. JPMorganChase'in birleşmeleri de tam 35 tane! Mesela, 2000 yılında Chase Manhattan JPMorgan ile birleşerek bugünkü unvanı oluşturmuş. En son 2008 yılında BearStearns ve Washington Mutual da JPMorganChase bünyesine katılmış ancak bunlar unvana eklenecek kadar önemli bulunmamış. Yoksa şimdiki unvanı en azından JPMorganChaseBearStearsnWashingtonMutual gibi bi şey olurdu! FirstOne, Chemical Bank, First Chicago, NBD, Manufacturers Hanover Trust, New York Trust gibi bankaları saymıyorum bile. Hiç değinmediğim diğerleriyle birlikte hepsi şu an JPMorganChase bünyesinde. Buna şimdi bir de BofA katılacakmış.

BofA'nın geçmişteki birleşmeleri ise JPMorganChase'den da fazla, tam 43 tane! Hatırlanacağı üzere en son 2008 Lehman Krizi döneminde MerrillLynch, ondan bir sene önce de USTrust katılmıştı BofA bünyesine. Ondan önce de LaSalle, FleetBoston, SummitBancorp, StandardFederal, BankAmerica, NationsBank gibi 40'tan fazla birleşme sonuçta bugün BofA dediğimiz bankayı yaratmış. Şimdi bu ikisi de birleştiğinde, geçmişteki 78 müteveffa bankanın toplamı olacak.

Soru şu: bu birleşme ABD ve dünya ekonomisi için iyi mi olacak? ABD'de bankaların TBTF olmalarının yarattığı sıkıntılar giderek daha fazla tartışılırken, eski politikaya devam edip daha da büyük bi tanesini yaratmak mantıklı mı? (Rekabet Kurulu izninden endişe etmeye gerek yok, zira bugünkü yapı bile rekabete yeterince aykırı aslında!) Böylece BofA'nın bugün batması engellenmiş olacak ama sorun çözülmüş olacak mı? Bu şekilde BofA kurtulmuş mu olacak, yoksa sorun halının altına atılan pislikler nedeniyle yarın daha büyük bir şekilde mi ortaya çıkacak? Zira halının da pislikleri gizleme kapasitesi sınırlı. Sonunda halının altı pislikleri örtemeye yetmeyebilir!

İki kötüyü birleştirmek, kolay çözümmüş gibi Lehman'dan beri bu ABD'de bir trend haline geldi. "Gidici" hale gelen banka hemen başka bir banka ile birleştiriliyor. hemen her hafta batan küçük bankalarda da bu yapılıyor. Mesela ABD'de sadece geçen hafta (19 Ağustos 2011) üç yerel banka daha battı ama artık bu konu haber dahi olmuyor! Onlar da daha büyük bir bankaya devredilerek tasfiye ediliyor. Ama onların batıkları sadece milyon dolar seviyesinde ve devralan daha büyük banka için bu rakamlar ciddi risk değil. Ama JPMorganChase ve BofA gibi büyüklüklerden bahsederken, aynı modeli düşünmek biraz zor. Zira BofA dev ve JPM'nin kendi durumu da o devi kaldırabilecek durumda değil. İleride görürüz. Zaten anlaşılan ABD hükümeti bu yeni bankaya acilen 100 milyar dolar kredi verecekmiş. Anlaşılan, "bi şekilde" para vermek istiyorlar ama batacağı kesin olan bi yere durup dururken para kaptırmış olmamak için, önce birleşin, sonra para verelim demeye getiriyorlar! Sadece Lehman'a yapılmadı o kıyak. O da snobluğunun cezasını çekti sanırım.

Ancak, hali hazırda ABD bankalarının hemen hemen hiç birisi "sağlam" olmadığına göre, çözüm niyetine bu yaklaşım devam ederse, yavaş yavaş tüm ABD bankalarının tek banka çatısı altında toplanması gerekmeyecek mi? Bu gidişle sonuçta;

"JPMorganChaseBofAMerrillGoldmanCitiBankofNYMellonWellFargoPNC"
gibi bir banka kurulmuş olacak ABD'de. Böylece, TBTF bankalar sisteme zarar vermeden teker teker tasfiye edilmiş olacak ama, sonuçta elde kalan ne yapılacak? Bu sefer de yaşatılamayacak kadar zombi (Too-Zombie-to-Survive, TZTS) başka ve daha tehlikeli bir yaratık üretilmiş olacak! Sonuçta, sektörün en büyük oyuncularından biri battığı için sarsılmasın diye uğraşılan sistem, sadece tek banka battığı için tümden çökecek!

Bu yapılan, domino etkisini engellemenin Amerikanvari yolu! Sonunda (sadece tek taş kalacağıiçin!) domino etkisi olamayacak. Ama sadece o tek taşın yıkılması sistemin yıkılması anlamına gelecek! Bu yöntemi tercih edenler domino etkisini engellemiş olabilirler ama mukadderatı, çöküşü engellemiş olmuyorlar, sadece geciktiriyorlar. Bu geciktirmenin bedeli de, maliyeti yükseltmek olacaktır.

Şu an JPMorganChase ile BofA'yı birleştirerek yapılmaya çalışılan, iki kötüden bir iyi (double negative’den pozitive) yaratma ümidi! İki çürük elmadan tek sağlam elma çıkar mı? Ya da iki küçük elmas (elmas bile olsa!) tek büyük elmas eder mi?

Aynı durum 2001 krizinde TR'de de yaşanmıştı. O dönem bankacılık otoritesi bazı zayıf bankaların birleşmesine izin vermiş (mesela Garanti, Osmanlı Körfez) ama bazılarına izin vermemişti.

Mesela Çukurova grubu YKB ile Pamukbank'ı birleştirmek istemiş ama idari otorite “iki kötüden bir iyi çıkmaz” diyerek bu birleşmeye sıcak bakmamış ve sonuçta Pamukbank batmış, YKB de Koç-İtalyan grubuna satılmıştı.

Bakalım JPMorgan Chase’in BOA’yı satın alması ikisini de kurtarmaya yetecek mi? Biraz daha bekleyip görelim!

Batırılamayacak kadar büyük (TBTF) bankaları birleştirip, yaşatılamayacak kadar batık (TZTS) ve absürd bir yapıya sokmak da kapitalizme Amerikalıların katkısı olarak tarihe geçecektir.

23 Ağustos 2011 Salı

Altından daha iyi iki yatırım aracı

Bu blogda iki yıl öncesinden beri altın altın diye yazmış biri olarak, bugünlerde altın peşine takılanları izlemek pek eğlenceli. Gerçi iki yılda sadece iki kat arttı diye şimdiden lale soğanı balonu benzetmesi yapmaya başlayanlar var. Aslında bu bile daha yolunun çok uzun olduğunun göstergesi. Hele durun bakalım, daha karpuz kesilecek altında!

Kimse altını ciddiye almazken altından bahsetmiş bi kişi olarak, bugün artık altın değil, "altından daha iyi (hem de bir değil,) iki alternatiften bahsetmek istiyorum.

İlki, altının komşusu gümüş. Nedeni de basit: Tarih boyunca altın/gümüş paritesi 1:15 civarında seyretmiş. Hala 40 civarında. Bu rasyo önümüzdeki dönemde 40'ın altına inecek ve hatta 15'e yakınsayacaktır. Özetle, bugün 40 gram gümüş verilerek 1 gram altın satın alınabiliyor. Gelecekte ise 20 gram gümüş verilerek 1 gram altın alınabilecek. Öyleyse, bugün 1 gram altın almak yerine 40 gram gümüş almak daha mantıklıdır. Zira gelecekte o 40 gram gümüş ile 2 gram altın alınabilecektir!

İkincisi: tarım arazisi! Altın kağıt paraya göre neden daha iyidir? Çünkü kağıt para miktarı kolayca artırılabilir, altın miktarı ise artırılamaz. Ayrıca kağıt para kolayca yok olur (yanar, yırtılır), ama altın yok olmaz. (Bütün bu duruma rağmen hala kağıt paraya itibar edenleri anlamak mümkün değil benim için!)

Ama altın da yenmez! Altının kağıt paraya karşı olan üstüklerinin tamamı, tarım toprağında da vardır. Onun da miktarı artırılamaz, hatta (şehirleşme ve sanayileşme nedeniyle) sürekli azalır (belki ormanlar yakılarak elde edilebilir ama onun da maliyeti vardır! Kaldı ki dünyanın yüzölçümü belirli. Milyonlarca yıldan beri sabit. Fakat o sabit toprak parçası üzerinde yaşayan ve giderek daha fütursuzca tüketen insanoğlu sayısı ise sürekli artmakta). Buna karşılık, yok olmayan tarım toprağının kalitesi erozyon nedeniyle düşmekte.

Ayrıca tarım toprağının altın karşısında önemli bir üstünlüğü vardır: altın insanoğlunun karnını doyurmaz ama toprak karın doyuran ürünlerin yetişmesini sağlar. Dolayısıyla tarım toprağı bugünlerde en dalgalı taraflarını tecrübe ettiğimiz finansal terör çağında fazla ciddiye alınmasa da yakın gelecekte mecburen daha fazla ciddiye alınacaktır.

Bu konuda ufak ufak haberler de görünmeye başladı. Mesela;

What's More Reliable Than Gold In An Economic Crisis?

Taşı toprağı altın!
Dünyadaki yatırım çılgınlığı Türkiye'yi de etkisi altına aldı


Bugünlerde "biz şehirliyiz. tarım alt kültürlerin işi. Biz toprağı ne yapalım?" diyenleri bi kaç yıl sonra görürüz. O tipler bugün altına saldırdıkları gibi, o dönem geldiğinde de toprağa saldıracaklarına bahse girebilirim!

Edit (24 Ağustos 2011):

Bugün itibarıyla Türkiye'de, dönümü 1.000 TL (yani netrekaresi 1 TL)'ye tarım toprağı satın alınabiliyor. İsteyen http://www.sahibinden.com/ 'dan bakabilir. Düşünebiliyor musunuz, İstanbul'da birçok yerde 1 çay bile içilemeyen fiyata yeryüzünde dikili bir ağaca sahip olmayı sağlayan 1 m2 toprak satın alınabiliyor. Ya da şöyle diyeyim: Türkiye'de asgari ücret düşük deniyor ama o düşük asgari ücretle bile hala Türkiye'nin birçok yerinde 1 dönüm tarım toprağı alınabiliyor İnanmayan Çanakkale, Afyon, Burdur civarında dolaşsın. Hatta Trakya'da bile dönümü 1500, 2000 liraya tarım toprağı hala var. Daha doğuya gitmeye gerek bile yok!

İddiam şu: Birkaç yıl sonra, "daha birkaç sene önce dönümü 1.000 liraya toprak vardı. Almadık o zamanlar, halt etmişiz" lafları sıklıkla ve pişmanlıkla tekrar edilecek.

Marc Faber'in lafını daha önce blogda bi yerlere yazmıştım, gelecekte Wall Street'tekiler traktöre, çiftçiler Lamborghini'ye binecek demişti. Keza, Wall Street'tekiler içini, hemen Iowa'lı bi çiftçinin kızıyla evlenme ve toprak işlemeyi öğrenme gibi önerileri de vardı.

Acelemiz yok, yaşayıp göreceğiz!

Bu arada şehirli dostlar, "biz topraktan ne anlarız, ne yapacağız ki onu?" diyebilirler. Cevabım şudur: altın aldığınızda ne yapıyorsunuz? Sırf altın aldınız diye ilave bir şey yapmak gerekiyor mu? Bi yere atıp unutuyorsunuz. Toprağı da alın ve unutun. bırakın oradaki köylü, eski işlesin, zaten işlediği için zarar edecek! Vakti gelince yapacak şey bulursunuz!

"Piyasalar Yanlış Yapar mı?"

Kaynak: HT Gazete 14 Ağustos 2011





Vaktiyle "IMF Gözcüsü" namıyla ma'ruf köşe yazarımızın geçen haftaki bir yazısı daha okuduğum anda irrite etmişti. Bi sürü şey yazmak geçmişti içimden o sırada ama tembellik izin vermemişti. Başka bir vesileyle yine o piyasa şövenizmi konusu gündeme gelince, bu defa tembelliği bırakıp yazayım dedim.





20. yüzyılda (özellikle son 20-30 yılında) ekonomi okuyanlar çok şanssız tipler aslında. Kendimden biliyorum! Neoklasiklerin ayakları yere basmayan teorilerini, sanki yegane doğruymuş, adeta Allah kelamıymış gibi ezber etmek zorunda kaldık. Bazıları tabi ki o teorileri ezberlemekte daha başarılıydılar. Bizim gibiler, kolay ikna olmayan ya da genetik muhalif tipler, neoklasiklerin teorilerinin temel dayanağı olan varsayımları önkoşulsuz kabul etmekte zorlandılar. Bu tür sıkıntı yaratan varsayımların başında da insanoğlunun rasyonel yaratıklar olduğu varsayımı ile birlikte, piyasaların etkin (efficent) olduğu efsanesi gelir. Her ne kadar piyasaların efficient olmadığını gösteren ampirik çalışmalar bolca bulunsa da, halk ağzında bu teori hala prim yapabilmektedir.





Kumcu üstadımız, 20. yüzyıl hakim iktisadi ideolojisinin yılmaz savunucularından biri olarak, piyasaların yanlış yapamayacağı (hatta yapabilemeyeceği), hükümetlerin ise her zaman yanlış yapacağı ezberini tekrar ediyor. Hatta, "piyasalar yanlış yapıyor" cümlesinin sarfına dahi tahammül edemediği için bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissetmiş. Ona göre bu isabetsiz cümlenin sarf edilme nedeni, (piyasanın yanlış yapması değil,) "piyasaların oluşturduğu (ilahi!) dengenin bu "iftira"yı atanların işine gelmemesiymiş.

Yazarımız, piyasaların yanlış yapmasının mümkün olmamasının gerekçesi olarak;



"Piyasa denen olgu, milyonlarca, hatta milyarlarca ekonomik birimin bir
araya geldiği alışveriş ortamıdır."
tanımını yaparak, bu kadar çok kişinin birden yanlış yapıyor olması mümkün değil demeye getiriyor. Oysa bu cümlenin ibretlik başka bir versiyonu, "milyonlarca sinek yanılııyor olamaz, siz de b.k yiyin" şeklinde değil midir?

Piyasaların etkinliği safsatasında şu (niteliğe bakmadan) kuru kalabalığa (niceliğe) önem atfetme konusunda yapılan varsayım hatası kritiktir. Bu noktada Nesim Nicholas Talib'in Siyah Kuğu kitabındaki açıklamalarını hatırlamamak mümkün değil.

Siyah Kuğu'daki aforizmalara dalmadan, Neoklasik iktisada tapanların dahî anlayabileceği basitlikte anlatmak için şöyle ifade edeyim, meşhur büyük sayılar kuralının neden piyasaları hatadan vareste kılmadığını.

Matematikte bazı sayılar aritmeik artar, bazıları geometrik. Ya da bazı soruların cevabı evet (bilgisayardaki 1) veya hayır (bilgisayardaki 0) şeklinde verilebilir, fakat bazı soruların cevabı, 1 veya 0 olabileceği gibi, 1 trilyon, 100 trilyon gibi rakamlar da olabilir. Örneğin, "cebinde paran var mı?" sorusunun cevabı evet veya hayır olabilir. Ama "kaç paran var?" sorusunun cevabı, hiç (sıfır) olabileceği gibi, Bill Gates gibi 50 milyar dolar, ya da Hedge fund yöneticilerinin yönettiği portföyler dikkate alındığında trilyon dolarlar olabilir. Her iki cevap da tek sorunun, hatta aynı sorunun cevabıdır ama birbirinden oldukça farklıdır! İşte zurnanın "zırt" dediği, neoklasik iktisat hayranlarının ise dikkat etmediği nokta tam da burasıdır. Eğer piyasadaki "milyonlarca hatta milyarlarca ekonomik birim"in büyüklükleri homojen ise (mesela her birinin yaklaşık olarak 1000-TL portföyü varsa), ve büyüklüklerin standart sapması çok büyük değilse (mesela herkesin portföy büyüklüğü 1000-10.000 TL arasında değişiyorsa)i, öyle bir piyasanın etkin bir piyasa olabilme ihtimali vardır (Sadece buna bakarak "etkin"dir demek mümkün değil, sadece ön koşullardan biri mevcut denebilir). Ama bir piyasada hem "üj-bej liralık" portföyler, hem de iki üç basamaklı milyar dolarlık portföyler birlikte varsa, öyle bir piyasada kafa sayısının hiç bir anlamı yoktur. Zira, büyük paraya sahip tek kişi (sadece bir tane kafası olmasına rağmen!) milyonlarca küçük kişinin (toplamda milyonlarca kafa sözkonusu olmasına rağmen) yaptığının aksi yöne piyasayı götürebilir.

Mesela, şu an ABD'deki borsa işlemlerinin %70'inin (bazılarına göre %80) "makine"ler tarafından yapılmaktadır. Peki piyasada "makine" sahibi "ekonomik birim" sayısı kaç tane? Çok büyük ölçekte algoritmik trading yapabilen banka sayısı acaba iki elin parmaklarını bulur mu? O durumda, bir piyasada eğer sayıları 10'u dahi bulmayan dev bankalar (ki sayıları gittikçe azalıyor, bugünlerde JPMorgan Chase'in BOA'yı devralacağı konuşuyor, anlamı, iki makine bile teke düşecek!) borsadaki işlemlerin %70'İni yapıyorsa, geriye kalan milyıonlar sadece %30 yapıyorsa, o piyasada "tek kişinin kararı piyasaları etkileyemez" deme naifliğini devam ettirme imkanı var mıdır?

Her şeye rağmen hala tek "ekonomik birim" piyasayı etkileyemez deme iddiasını sürdürenler varsa o zaman too-big-to-fail (TBTF) kavramının niye ABD'de FED ve hükümetin ödünü koparmaya devam ettiğini nasıl açıklarsınız? Eğer tek "ekonomik birim" piyasaları yönlendiremiyorsa, bırakınız batsınlar efendim! Neden zombilerin ayak altında dolaşmasına izin veriyorsunuz? Hele hele iki zombiyi birleştirip daha korkunç yeni zombiler yaratmaya çalışıyorsunuz? Sadece TBTF kavramı bile, etkin piyasa romantiklerinin çenesini kapatmaya yeter, objektif düşünüldüğünde.

Romantik iktisatçılar, tek kişinin piyasayı yönlendiremeyeceği varsayımıyla (adeta seçimlerdeki gibi piyasada herkesin bir tek oy hakkı olduğu sanısıyla) toplam sayıya itibar ederler. Asgari ücretinden biriktirdiği bir kaç bin lira ile zengin olma hayali kurup piyasada işlem yapan bir işçi ile, Warren Buffet'in ya da Soros'un piyasayı etkileme gücünün eşit olduğunu varsayarlar. Bu varsayımın saçmalığını piyasayı ucundan kıyısından takip eden herkes bilir. Hala ikna olmayanlar için de MKK'nın yayınladığı yayınladığı yatırımcı profili istatistikleri vardır. İMKB'de "1 milyon yatırımcı"dan bahsedilir ama bunların kaç tanesinin kaç parası vardır? MKK'nın Aylık İstatiki Veriler Tablosunda yer alan istatistiklerden "Yatırımcı Bazında Portföy" ve "Dilimlere Göre Portföy" büyüklükleri, o çarpıcı ibretlik bilgiler sağlamaktadır.

Örneğin, bizim borsada "1 milyon yatırımcı var" denir, söyleyenin pozisyonuna göre bazen övünmek, bazen de toplam 70 milyon nüfusa nazaran yetersizliğini vurgulamak için. Temmuz 2011 itibarıyla, bu "1 milyon yatırımcı"dan 120.340 kişinin portföyündeki para miktarı 1 TL'nin altındaymış! (evet evet, kısaltma yok, "yazıyla Bir Türk Lirası!"). Tam 371.117 yatırımcının hesabındaki para miktarı da "2 Türk Lirası ile 100 Türk Lirası" arasındaymış! Diğer bir ifadeyle, bizim "1 milyon yatırımcı"nın yaklaşık yarısının hesabındaki para miktarı 100 lira bile değil! Tam olarak 491.457 kişinin hesaplarındaki paraların hepsinin toplamı 7 milyon lira tutmuyor (tam olarak 6.910 bin lira) iken, hesabındaki para 1 milyon TL'nin üstünde olan sadece 3.037 kişinin portföy büyüklüğü toplamı ise 19 milyar 300 milyon Türk lirasıdır.

Şimdi böyle bir piyasada, yarım milyon kişi mi yönlendirme gücüne sahiptir, yoksa o üç bin kişi mi? Ya da böyle bir piyasada "bir milyon ekonomik birim var" diyerek "piyasalar ne yaparsa doğru yapar" sonucuna varmanın imkanı var mıdır?

Nesim Talib, Siyah Kuğu'nun 14. bölümünde iki ülkeden bahseder, Vasatistan (Mediocristan) ve Aşıristan.(Extremistan) Bu iki ülkedeki rakamların karakteristiği farklıdır. Birindeki sayılar 0-1 veya evet-hayır gibidir. Orada kafa sayısı önemlidir. Diğerinde ise neredeyse sonsuzdur. Burada basitleştirmeye çalıştığım anlatımın orijinalini, meraklısı oradan okuyabilir.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Sorun fiyatlarda değil, "para"da!




Bu blogda anlatmaya çalıştığım şey, şu an dünyada ekonomik krizin gerekçesi olarak sayılan şeylerin çoğunun esasen önemsiz, detay meseleler olduğu, asıl sorunun Amerikan doları olduğu. Ağaçlara bakarken ormanı göremeyenler, verimsiz arazilerde zamanlarını ve enerjilerini tüketiyorlar. Dolar sorunu çözülmedikçe ne bu kriz biter, ne de çözüm diye ileri sürülenlerin anlamlı bir etkisi olur.



ABD'de yaratıcı ve zeki olduğu anlaşılan bir benzincide çekilen yukarıdaki fotoğraf, anlatmak istediğimi gayet güzel bir şekilde ifade ediyor. Fotoğraftaki yazıda amcam özetle; tamam, ben size benzini 20 centten satmaya razıyım. Ama siz de bana bugünün dolarını değil, 1964 öncesinda, basılmış 10 cent, 25 cent, 50 cent veya 1 dolarlık madeni paraları verin diyor!



Neden 1964 öncesi de şimdikler değil? Onun cevabını da daha önceki bi kaç yazıda vermiştim.



Mesela:





Özetle, ABD madeni paralarının içeriği dolar değer kaybettikçe değiştiriliyor. Ancak bugün itibarıyla bazı madeni paraları basarak ABD Darphanesi zarar ediyor! O nedenle yakında yeni madeni paraların gündeme gemesi kaçınılmaz. Artık nasıl pazarlanacak bu değişim gereği, göreceğiz.

Daha önce belirttiğim üzere, ABD madeni paralarının günlük değerlerini gösteren web siteleri var. Mesela www.coinflation.com

Kağıt para için gerek yok, onu zaten başta altın ve gümüş olmak üzere, tüm emtia fiyatlarından her gün görüyoruz! Kaldı ki, itibari kağıt paranın kendisinin zaten hiçbir değeri yok ki!

Yukarıdaki fotoğraf için çok şey söylenebilir. Hatta tartışmaya referans olarak bu resmi alıp uzun uzun çok daha anlamlı kriz muhabbetleri yapılabilir. Şimdilik sadece not düşüyorum. Gerektiğinde referans olarak hatırlanmak üzere...








15 Ağustos 2011 Pazartesi

Buldum! ABD ve halen AAA'ya sahip ülkelerin notu korunabilir!

Geçen hafta, ABD'nin şimdiye kadar AAA olan uzun vadeli kredi notunun S&P tarafından AA+'ya indirilmesinin tartışmalarıyla geçti. Çok eğlenceli günlerden geçiyoruz, çok! Kraldan çok kralcılar ve "Amerika'ya bi şey olmaz abicim"cilerin söyledikleri, bu tartışmaları ibretlik hale getiriyor. Şimdiye kadar TR başta "öteki" görülen bazı ülkelere keyfi düşük notlar verirken üzerine toz kondurulmayan rating firmaları, şimdi birisi ABD'nin notunu indirince yerin dibine batırılıyor. Bence de bazı ratingciler yerin dibini hakeden işler yapıyorlar ama sadece bugün mü? Hani derler ya dinime küfreden bari müslüman olsa...

Neyse efendim, ben ABD ve sırada diken üstünde bekleyen başta Fransa olmak üzere, henüz AAA notuna sahip tüm "Batılı" ülkelerin derdine derman olabilecek bir çözümü buldum. Önerdiğim çözüm sayesinde bugün AAA notuna sahip ülkeler, ekonomik olarak istedikleri kadar saçmalasalar da, hatta iflas etseler de AAA notlarını ilelebet koruyabilirler. Önerim gayet basit: rating firmalarının not sistemleri değiştirilsin, en yüksek not AAA değil de örneğin şimdilik 5A (AAAAA) olsun, Migros gibi! Böylece hala AAA notuna sahip ülkeler de vasat bir perfomans ile o çok önem verdikeleri ve kaybetmemek için her tür numarayı çevidkleri AAA notuna sahip olmaya devam edebilirler!

Tabi bu çözüm de ancak bi süre idare edebilecektir. Bi kaç yıla kalmadan bu "20. yüzyılın dev ama 21. yüzyılın cüce ülkeleri" için 5A üzerinden 3A da fazla yüksek kalacaktır. O zaman da en üst not, örneğin 10A (AAAAAAAAAA) olarak güncellenir ve bu ülkeler AAA notlarını korumaya yine devam ederler!

Mevcut trendin devamı halinde, bir süre sonra 10A üzerinden 3A da muhakkak yetersiz kalacaktır (Bkz. Yunanistan). Demokrasilerde çare, insanoğlunda numara bitmez. O zaman da 20A, 50A, 100A şeklinde devam edebilir. Hatta rakamlar fazla büyüdüğü zaman da (aynen paradan sıfır atılması gibi) 100A = 1B şeklinde bir tanım yapılıp, sonraki notlar B üzerinden verilebilir. Tabi, söylemeye bile gerek yok ki, bugün itibariyle AAA notuna sahip ülkeler o notlarını koruyacaktır!

Enflasyon sadece itibari milli paralar istismar edildiğinde (karşılıksız basıldığında) mı olur sanıyorsunuz? Görüldüğü üzere, istismar edildiği zaman itibari milli notlarda da olur!

Şu buluşumun patentini mi alsam acaba?

11 Ağustos 2011 Perşembe

"Altında yaşanan çıkış Bernanke’yi sevindir"miş!



Dün HT Ekonomi'de okuduğum bir haber, daha başlığını okurken "Nası yani?" diye düşündürdü, içeriğini okuktan sonra da "yuh!" dedirtti.



Bu nedenle, haberin ekran görüntüsünü buraya koymayı tercih ettim. İbretlik olduğu için kayda geçmeli bence.


habere göre, altın değerlendiği için, kasasındaki altının stok değeri yükselmiş!


ABD'nin var olduğunu iddia ettiği ama tüm ısrarlara rağmen kimseye göstermediği, bu nedenle giderek şehir efsanesi halini alan 8 bin ton altının değeri, son fiyat artışıyla 35 milyar dolar yükselmiş. Bernanke de bu habere pek sevinmiş.


neresinden tutsam ki?


Birincisi, 35 milyar dolar ABD gibi bir fil için ne ki? ABD Hazinesinin sadece bu ay (Ağustos 2011) yapması gereken tahvil itfaları 200 küsur milyar dolar! ABD hükümetinin sadece bir yıllık bütçe açığı 1 trilyon dolar! Sadece QE1 ve QE2 pompasıyla batık bankalara hediye edilen para yaklaşık 2 trilyon dolar. ABD Posta İdaresinin bu yılın sadece ilk altı aylık döneminde ettiği zarar yakşaık 4 trilyon dolar (Fennie, Fredie ya da toplam sayısının 30'dan fazla olduğu söylenen California gibi batık eyaletlerin batık rakamlarını saymıyorum. Zaten o batıkları saymak isteyen de sayamıyor!)


Böyle rakamların sözkonusu olduğu bir ortamda 35 milyar dolar-cık nedir ki? Hazinesi 15 trilyon dolar borçlu bir ülkenin dişinin kovuğunu doldurmaz.


İkincisi, asıl önemli olan nokta, altıın yükselme nedeni. Bu haberi yazan arkadaş dışında hemen herkes takdir eder ki, altının yükselmesinin nedeni, Bernanke'nin başarısızlığıdır. Dünya dolara daha fazla güvenmediği için, fırsat buldukça altına kaçmaktadır. Diğer bir ifadeyle altın, Bernanke'nin yönettiği dolar değer kaybettiği için değerlenmektedir! Bu açıdan bakıldığında da "iyi ki altın arttı da portföydeki altınlardan para kazandık" diye sevinen merkez bankası başkanı, kredi kartıyla yaptığı harcama sonucu bonus kazandığına sevinen bilinçsiz (genelde kadın) tüketici gibidir. Evet harcama bedelinin %1-2'si kadar bonus kazanmış olabilir, ama kredi kartı ekstresi fatura bedelinin %100'ü kadar büyümüştür!


Dolar "dandik para" istikametinde devam ettikçe, dolardan kaçış eğilimi ve bu nedenle altının fiyat artışı daha da artarak devam edecektir. Dolayısıyla bu haberdeki mantıkla Bernanke daha çoook sevinecektir!







"Başçı: Asıl risk deflasyon" demiş. Hayır: STAGFLASYON


Bloomberge'e konuşan TCMB Başkanı Başçı, "ekonomi önündeki asıl engelin enflasyon değil, deflasyon" olduğunu söylemiş.

Söyledikleri kısmen doğru. Ya da gözü kapalı insanların el yordamıyla file dokunarak yaptıkları tahmin kadar doğru. Zira mevcut konjonktürde karşılıksız paralar (kağıt oldukları için de kolayca) havada uçuşurken ve karşılıksız para basma politikasının devamının gelmesi de kaçınılmaz iken, sorunun sadece deflasyon olarak kalması mümkün değil. Malesef!

Başçı'nın sorun deflasyon demesi, gözü kapalı birinin filin sadece hortumuna dokunarak "bu bir yılan" teşhisi koyması kadar isabetli. Sadece filin ayaklarına dokunan birinin de "bu bir ağaç" demesi gibi.

Peki gerçek kaçınılmaz akıbet ne? Enflasyon ve deflasyonun birlikte bulunduğu durum: STAGFLASYON!

Gerekçesi basit: Başçı'nın "sorun deflasyon" derken kastettiği sorunlar ile AB ve ABD MB'larının fütursuzca karşılıksız para basmasının yaratacağı enflasyon toplanınca, sonuç. STAGFLASYON çıkıyor!

Başçı'nın sözlerini ben "deflasyon, enflasyondan daha kötü bir hastalıktır" anlamında yorumladım. Bu bakımdan haklı. Bizim yıllarca yaşadığımız enflasyon, iktisadi hastlıkların en basit ve en az acılı olanıdır. Deflasyon, enflasyondan daha kötü ve tedavisi daha zor bir iktisadi hastalıktır. Stagflasyon ise, her ikisinden de daha kötüdür. Temenni ettiğim için değil, ama korkarım önümüzdeki durum stagflasyondur. Ancak semptomların sadece bir kısmı dikkate alındığında, enflasyon veya deflasyon gibi hatalı teşhis durumları ortaya çıkmaktadır.

Bekleyip görelim!

9 Ağustos 2011 Salı

Tüm dünya borsaları birden neden düşüyor?

Geçen haftadan beri global finansal piyasaların hepsinin birden allak bulak olmasına bazı dostlar anlam veremiyor. "Düşen, ABD'nin notu. Bizim borsa neden düşüyor ki?" diye soruyorlar. Sadece borsalar dalgalansa hak verilebilir. Ama altın neredeyse her gün rekor kırıyor, petrol bir günde %15 düşüyor, faizler fırlıyor... Özetle, topyekün bir hareket var!

Eğer bazı veri durumlar dikkate alınırsa, esasen bütün bunlar anlaşılmaz şeyler değil:

1- Tüm dünya borsaları Global Finansal Çetenin kontrolundadır.

2- Global Finansal Çete, FED'in haziran ayında biten QE2'den sonra karşılıksız dolar basmaya devam etmesini istemektedir. ABD hükumeti doğal olarak daha fazla karşılıksız dolar basılmasını istememektedir. Zira mızrağı çuvala sığduırmak gittikçe zorlaşmaktadır. Ancak kendi kişisel menfaatleri karşısında değil dünyanın geri kalanının (ROW) menfaatleri, ABD'nin milli menfaatlerini dahi önemsemeyen bu tipler için, hayat-memat meselesi olan ucuz paraya ulaşmak için, gereken her şey caizdir.

İddiam şu: global piyasalardaki bu çalkantı, FED'i "QE3"e ikna etmek için global finansal çetenin bir şantajıdır.

Peki ne zamana kadar devam eder? cevabı basit: QE3 kararı alınıncaya kadar tabi ki!

Önümüzdeki haftalarda izleyip görelim!

Nitekim global finansal çetenin bir numaralı adamı Greenspan, "sorunları aşmakiçin FED'in para basması lazım" demeye başlamış bile. Bu şahsı Global finansal çete Maestro falan diye pohpohluyor ama, bu yaşta, bu halde hala bunları söyediğine göre, muhtemelen sonraki nesiller onu "20. yyın John Law'u olarak "takdirle" anacak!...

Global finansal çete yok, etkin piyaalar teoremi geçerli diye düşünen Polyanna'lar hala varsa, onlara da herhangi bir açıklama yapmak yerine, biraz daha sabretmelerini tavsiye ederim ancak... Bugünkü algılamalarımızın önümüzdeki yıllarda ne kadar değiştiğini görmek çok ilginç olacak.

S&P ABD'nin Kredi notunu (nihayet!) AA+'ya indirdi!

Geçen haftadan beri ekonomi dünyasının gündemi, ABD'nin kredi notu. O
konuda biz de ahkam kesmezsek olmaz!

Geçen cuma akşamı Amerikan rating kuruluşu SP ABD'nin uzun vadeli kredi notunu doksan küsur sene sonra ilk kez AAA seviyesinden AA+ seviyesine indirdiğini açıkladı. Zaten bu açıklama öncesinde tüm dünya borsaları inişe geçmişti (tüm dünya SPK'larına iyi iş yükü
çıkar bu işten. Global insider trading!), bu hafta başından beri de piyasalardaki çöküş aynen devam etmekte. Son yıllarda bol keseden basılan karşılıksız dolarlar sayesinde sadece güneşli günlere alışkın olanlar, bugünlerde biraz yağmur görünce şaşkın vaziyetteler. Oysa bu blogda
tarihe not düşmeye çalıştığımız noktalar dikkate alındığında hiç de şaşırtıcı değil son günlerde olanlar. Hatta şunu da çok rahat iddia edebilirim ki, bunlar daha iyi günler! Öyle olmasını istediğim için değil, ama mevcut semptomların işaret ettiği hastalığın sonraki aşamaları kaçınılmaz bir şekilde onu gerektirdiği için...

S&P, ABD'nin kredi notunu indirmeden önce "görünümünü negatife almış"tı zaten. "Ben demiştim" demeyi sevmem (zira Cassandra Sendromu gereği o lafın söylendiği an, acının üçüncü kez yaşandığı zamandır). Ancak bu blogda 19 Nisan 2011'de düştüğüm notta, zaten bu indirimin %100 olduğunu yazmıştım. Hatta beklenenden bile erken oldu!



Standart and Poors dün sürpriz yaparak ABD'nin kredi görünümü negatife çevirmiş. ABD, AAA notuna sahip olanlar içinde, negatif görünümlü tek memleket olmuş!

Dikkatinizi çekerim, herangi bi memleket değil, dünya tarihinin 20. yüzyılına damga vurmuş, halen de rezerv para biriminin sahibi olan ülkenin kredibilitesinden bahsediyoruz.

Bu hareketi farklı yorumlayanlar var. Bazı dostlar, S&P'nin yanlış yaptığını, fil ile pireyi aynı kefeye koyduğunu ve bu nedenle S&P'nin kredibilite kaybedeceğini düşünüyor. Bana göre ise bu hareket, artık mızrak'ın çuvala sığmadığının göstergesi. Yine bana göre, S&P bu konuda öncü olduğu için kredibilite kaybetmez, bilakis kazanır. Zira, er geç diğerleri de aynı hareketi yapacak! S&P, ratingcilerin klasik haraketi olan çok geç kalmayı, ABD konusunda diğerlerine nazaran biraz daha kısa tutmuş oldu.
S&P'nin açıklamasından beri ABD yetkilileri ve kraldan çok kralcıların tepkileri, S&P'nin burnundan getirmiştir bu kararı. Adeta bir dövmedikleri kaldı. Not indirimini geri alması için ümitsizce baskı yapıyorlar. S&P de mahcup bir şekilde, "ABD bütçe açığını azaltırsa, mali dengesini kurarsa, kararı geri almayı düşünürüz" falan demek zorunda kalıyor. Bugünlerde herkes kralın çıplak olduğunu görmek yerine, S&P'ye yüklenmeyi tercih ediyor. Not indirerek S&P'nin itibar kaybettiğini söylüyorlar. Onu zaman gösterecek. Ben yukarıdaki alıntıda koyuya boyadığım ifadenin hala arkasındayım. Ama onun da doğruluğunun teyidi için zaman lazım. (Yine Cassandra Sendromu!)

Eğer S&P'nin bu kararı, gelecek yıl yapılacak Amerikan başkanlık seçimlerinde Obama'yı bitirmeyi planlayanlara destek olma amacı taşımıyorsa (olamaz mı diyorsunuz?), bugünlerde S&P yetkililerinin yerinde olmak istemezdim. Hırsıza neden çaldın diye sorulmayıp, polise neden yakaladın diye kızılmasının acısını bilirim.

Bu not indiriminin fiilen fazla etkisi olmamasına rağmen bu derece sert tepki verilmesinin bir nedeni de, bence, Moody's ve FITCH'in kulağını yol yakınken çekmek için. Bu şekilde onları sindirerek, S&P'nin ardından gitmelerini engellemek giderek daha önemli hale geliyor. Zira, tek rating firmasının verdiği not, yatırım kararlarında yeterli olmuyormuş, en az iki firmanın o notu vermesi gerekiyormuş. Dolayısıyla, Moody's ve FITCH'in notları AAA seviyesinde kaldığı sürece sorun yok. Şu an bütün strateji, bir taraftan S&P'yi itibarsızlaştırırken, diğer taraftan da diğer iki Amerikan rating firmasının not indirmesini engellemek şeklinde görünüyor.

Aslında bu kredi not hikayesi de Batı'nın ne kadar benmerkezci ve dar görüşlü olduğunun yeni bir göstergesi oldu. Zira dünyadaki rating firmaları ABD'nin üç silahşorlarından ibaret değil. Kendilerinden olmayanları adam yerine koymayıp itibarsızlaştırarak sadece kendi borularını öttürmeyi bugüne kadar başardılar ama bundan sonra işleri daha zor. Zira artık güç dengeleri değişiyor.

Mesela, geçen hafta (3 Ağustos 2011 tarihinde) S&P'den önce, Çin'li rating firması Dagong, ABD'nin kredi notunu A+'dan A'ya indirmiş ve görünüm nehatif demişti. (Çinli ratingçi nezdinde ABD'nin itibarı bu indirim öncesinde de AAA değildi!) Bu indirim hakim medyada küçük haberlere konu olsa da üzerinde pek durulmadı. Hatta, bu indirim haberi, "ABD'nin borç tavanı artırılmasına rağmen" ve "Moody's ve FITCH'in AAA'yı teyit etmesine rağmen gelmesi detayları ile birlikte verilerek, klasik itibarsızlaştırma politikası da uygulanmıştı. Hatta bizim yerli medyada bile "Komunist Çin'in rating firması bağımsız olur mu?" sorusuyla birlikte verilerek Amerikan ağzı tercih edilmişti.

Ancak zaman geçtikçe görülecek ki, esasında Çin'li rating firması, yaptığı işte ABD'nin "bağımsız" üç silahşorlarından çok daha başarılı. Zira birkaç yıl sonra geriye dönük yapılacak bir çalışma ile, Çin'li firmanın verdiği notların, ABD'li "bağımsız" ratingçilerin ilerleyen zamanlarda kaçınılmaz bir şekilde vereceği notlara öncü gösterge olduğu ortaya çıkacak. Diğer bir ifade ile, ABD'nin "bağımsız" rating firmaları da her zamanki gibi gecikmeli şekilde Çin'li firmanın verdiği notları verecekler. S&P'nin yaptığı, sadece bu gecikme süresini bu defalık biraz kısaltmaktan ibarettir.

Şimdi merak edilen, AAA ratingini kaybedecek sıradaki batılı ülke hangisi olacak? Fransa'nın AAA derecesinin tehlikede olduğuna ilişkin haberler şimdiden çıkmaya başladı bile. İngiltere de ABD ile her zaman beraber olmuştur. Anglo-Sakson dayanışması gereği, anca beraber, kanca beraber! İzlemeye devam edelim. Çok heyecanlı...

Bu yazıyı da 19 Nisan 2011 tarihli yazının son cümleleri ile bitireyim. S&P'nin %33 ihtimal verdiği durum, sadece üçbuçuk ayda gerçekleştimiş oldu!





S&P %33 ihtimal vermiş downgrade için. El-Erian %50 ihtimal vermiş. Ben %100 diyorum. Şu an yapılan sadece vadeyi uzatmak, mukadderatı geciktirmeye çalışmaktan ibarettir. Ama kadere faydası yoktur! Sadece o arada birileri topu
başkalarının kucağına bırakacak zaman kazanır ve asıl sorumlular kendilerini kurtarmaya çalışırken dünyanın ödeyeceği maliyeti büyütürler. Biz de seyrederiz!
Acıyla...



Edit (17.08.2011): Sabah ofise gelirken NTV Radyo'daki haber aynen şöyleydi: "Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, ABD'nin AAA olan notunu indirmedi" . Artık ABD'nin notunun inmemiş olması haber oluyorsa, bu iş bitmiştir. Hani derler ya, köpeğin adamı ısıması ha-ber değildir ama adamın köpeği ısırması haberdir diye. demek ki artık ABD'nin notunun indirilmemesi haber oluyor. Hayırlı olsun!


ECB İtalyan ve İspanyol tahvillerini alacakmış!


Geçen hafta sonu, Avrupa Merkez Bankası ECB'nin İtalyan ve İspanyol kamu kağıtlarını satın alarak bu iki ülkeye destek çıkacağı haberleri vardı.

O haberleri okurken, aklıma aşağıdaki fotoğraflar geldi.

İlk soru şu: ECB hangi kurtarıcı? Kırmızı Mercedes mi, yeşil Volvo mu?

İkinci soru: Dünyada mavi Volvo gibi bir kurtarıcı var mı?

FED mi diyorsunuz? Güldürmeyin!
Kaldı ki sonraki karede mavi Volvo'nun durumunu da bilmiyoruz!












3 Ağustos 2011 Çarşamba

Cassandra Sendromu

Sonunda teşhisi koydum, sanıyorum!

Global ekonomik manzara kabak gibi ortada iken, ABD borçlanma tavanını artırdı diye bu derece sevinmek nasıl olabilir? (Yaşasın, ABD üretmeden daha fazla tüketecek, sıkışınca daha çok karşılıksız dolar basacak, global enflasyon olacak...)

Algı manipülatörleri uzatmaları oynarken, mukadderatı öngörenler dikkate alınmadığı gibi her fırsatta yalancı çoban durumuna düşürülmeleri nasıl olur, bir türlü kafam basmıyordu. Bugün öğrendiğim bi kavram kafamı netleştirdi. Meğer psikolojide bunun teşhisi varmış: "Kasandra Sendromu", "Kasandra Metaforu", Kasandra Kompleksi" gibi de isimleri.

Internette bu konularda istenmediği kadar bilgi var. Wikipedia'deki tanımı şu:


Cassandra Sendromu, ileri sürüldüğünde başkaları tarafından inanılmayan, sonrasında gerçekleşerek insanları şaşırtan kötü ve üzücü olaylar için kullanılan bir terimdir.

İnsanlardaki kötü haber ve olayları gözardı etme isteğini ve sonrasında gelen reddetme gözardı etme eğilimini gösteren sendrom, adını mitolojideki geleceği görme yetisi verilen, ancak hiçbir zaman doğru söylediğine inanılmayan Cassandra'dan almıştır.

Bu durumun modern örneği Terry Gilliam tarafından yönetilen Oniki Maymun filmidir. Diğer bir örneğe ise James Cameron'un yönettiği Terminator 2 filmidir.

Mitolojik hikayesi de çarpıcı. Cassandra, Truva prensesidir. Gelmekte olan savaşı ve yıkımı öngörür. Etrafındakileri Truva Atı hakkında uyarmaya çalışır ama kimse onu ciddiye almaz.

Mitolojik hikayenin devamını merak edenler için Wikipedia'da onun da özeti var.

(Edebi açıdan bakanlar için; Christa Wolf'un Cassandra romanı var. Hatta bu roman bizim DEÜ'de akademik makale konusu olmuş.

Cengiz AYTMATOV'un Kassandra Damgası romanı, mitolojik hikayeye atıf yapmadan, benzer yaklaşımı anlatıyormuş. Ben henüz okumadım ama bu romanı, Aytmatov'un evliyalığının kanıtı olarak görenler varmış.

Şu da, "Casandra Kompleksi"ni 12 Maymun filmi üzerinden anlatan güzel bi yorum.

ABBA'nın Cassandra şarkısı da ekstra.)


Bu mitolojik hikayeden hareketle, Kassandra Metaforu kavramı üretilmiş:


Kassandra Metaforu : Kişi kişisel algılarından dolayı bazı şeylerin kötüye gideceğini düşünür ve bu durum ona acı verir. Düşüncelerini başkalarıyla paylaştığında kendisine inanılmadığı için daha fazla acı duyar.


Bu blogda anlatılmaya çalışılan durum, ancak bu kadar özetlenir sanıyorum.

Dün akşam (2 Ağustos 2011) itibarıyla ABD'de borçlanma tavanı yükseltildi diye herkes pek bi sevinçli bugün memleketimizde ve dünyada!

Böyle bir ortamda, ABD'nin borç tavanının yükseltilmesi iyi değil, ABD ve dolar için esasen çok kötüdür diyen birinin ciddiye alınmasına imkan var mı? Batılı ratingcilerin biri "borç tavanı yükseltildiği için ABD'nin iflas riski çok azaldı" buyurmuş. Her ne kadar Çin'li ratingçi ABD'nin kredi notunu indirmiş ama onu dikkate alan kim? Mainstream medya karşısında Çinli ratingçi de Kasandra değil mi zaten? ABD 10 senede 2 trilyon küsur tasarruf edecekmiş! Peki ya ABD'nin borçlanam faizleri sadece yarım puan yükselse borç yükü ne kadar artacak? On yılda yapacağını söylediği ama muhtemelen yapamayacağı, (nah şuraya yazıyorum, ABD geleek on yılda o söz verdiği bütçe tasarrufunu yapamayacak!) tasarruf miktarı, faizlerin sadece yarım puan artması halinde oluışacak yükü karşılamaya bile yetecek bir tutar mı? Ssöyleyecek şey çok ama neyse... Nasıl olsa cdiddiye alınmıyor bu dönemde. yaşayıp görelim biz de...

Kasandra sendromunun en kötü tarafı, bence üç defa acı vermesi:
- ilki, gelecekteki kötü şeyleri öngördüğünde,
- ikincisi, bariz gidişatı bi türlü anlatamadığında,
- üçüncüsü ise, öngörüler tahakkuk ettiğinde, herkesle beraber yaşarken.

Bu durumda "her daim iyimserler" her daim daha şanslı: sadece bir kez (kötü olayları fiilen yaşarken) acı çekiyorlar!

15 Temmuz 2011 Cuma

Amerikan Rüyası (animasyon, 30 dk)

Mevcut para sistemini ve global sorunları özetleyen güzel bir film.



30 Haziran 2011 Perşembe

"Çin-Rusya anlaşmasından sonra doların rezerv para statüsü tehlikede"

Yukarıdaki başlığı taşıyan bir haber oilprice.com sitesinde (RIA Novosti ajansına dayanarak)yayınlanmış. Ben özetini Business-Intelligence Middle East sitesinde farkettim. (Kaynakları şunun için belirtiyorum: Mainstream Batı medyasında bu konuda haber gören var mı?)

27 Haziran 2011 tarihli habere göre, Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi (Çin) ile Dünyanın en büyük ikinci enerji ihracatçısı (Rusya), karşılıklı ticaretlerinde kendi milli paralarını (Yuan ve Ruble) kullanma konusunda anlaşma yapmışlar. Bu anlaşma kapsamında Çin ve Rusya, 2010 yılında 60 milyar olar olan karşılıklı ticaret hacimlerini 5 yıl içinde 100 milyar dolara, 2020'ye kadar da 200 milyar dolara çıkarmayı hedefliyorlarmış.

Haberdeki şu cümle önemli:


People's Bank of China Deputy Chairman Ma Delun said that the agreement would give china and Russia an opportunity to increase the value of deals in their national currencies and "help bring them closer to international reserve currencies."
Olay özetle budur. Birileri hala "dolara bi şey olmaz abicim" havasında FED'in karşılıksız para basmasını seyrederken hatta alkışlarken, başka yerlerde başka planlar yapılıyor. Daha önce de Çin'İn dolar yerine milli para ile ticaret için Türkiye dahil çeşitli ülkelerle karşılıklı anlaşmalar yaptığından bahsetmiştim. Çin'in hatta başka ihracatçı ülkelerin yapacağı bu tür anlaşmalar kimsenin şüphesi olmasın, önümüzdeki dönemde artarak devam edecektir. sadece bu tür kendi milli paralarını kullanma anlaşmaları değil, toplam ticaret içinde bu şekilde yerli paralarla yapılan kısmın payı da artacaktır. Ta ki "dolara bi şey olmaz abicim" diyenler, doların çöküşüne şaşırana kadar!

2009'da yaptıkları anlaşmaya göre, Rusya önümüzdeki 20 yıl boyunca Çin'e yılda 15 milyon ton petrol satacakmış. Bu satış, Rusya'nın açacağı 25 milyar dolarlık kredi ile yapılacakmış. Anlaşılan artık bu ticareti de kendi paraları üzerinden yapacaklar.

Soros: "Bir ülke eurodan çıkabilir"

Bi kaç gün gecikmeli oldu ama, önemli olduğu için gecikmeli de olsa gireyim dedim.

Geçen gün (sanırım 25 Haziran 2011'de Viyana'da) Soros, bizim medyaya da yansıyan demecinde, bir ülke euro bölgsinden çıkabilir demiş. Herkesin Yunanistan ile yatıp kalktığı şu günerde, kimi kastetmiş olabilir acaba?

Haber Reuters'de geçmiş. Yahoo da "Probably inevitable" a country will exit euro: Soros" başlııyla haber yapmış.

Soros özetle, Avrupa'da pansuman tedbirlerle günün kurtarılmaya çalışılmasının yanlışlığına, bu şekilde kurtarma çabalarının çuvallaması halinde (ÖzTürkçesi: bu şekilde kurtarılamaz, kesin çuvallayacak demek istiyor!) o zaman ne yapılacağının da düşünülmesi gerektiğini söylemiş. Doğru söze ne denir?

Daha önce Çin'de uygulanmış, halen de Küba'da uygulandığını bildiğimiz "çift-para" yöntemi Yunanistan için çözüm olabilir (Kuzey Kore'de de var mıydı?). Küba'da yerli halk ile turistlerin farklı para kullanmaları ve farklı fiyatlara tabi olmaları kapitalist camiada tebessüm konusu olmuştur ama Yunanistan için mevcut durumda bu tür bir yöntem fena bir B Planı olmayabilir.

O konuda daha sonra daha ayrıntılı yazarım (inşallah!) Ama şu kadarını belirtebilirim ki, o sistem Tek Para projesine aykırı değildir. Ülke içinde alışveişlerde farklı para, uluslararası ticarette tek para Yunanistan için şimdilik Euro), TDP önerisinin ilkeleri ile uyumludur.

Bir de aklıma ülkemizde 10 Haziran 1996'da "batan" (bu tarihi çok iyi hatırlarım, "cenaze levazımatçılarından" biri olarak!) dönemin en büyük aracı kurumlarından birinin yöneticisinin, bu yıl başında yayımlanan bir kitapta yer alan anı-röportajında söylediği cümleler aklıma geldi. Soru yanlış hatırlamıyorsam, "Krizde ne yaptınız?" şeklindeydi ve batan o büyük aracı kurumun yöneticinin cevabı mealen, "Keşke, faizler yükselip de durum kötüye gitmeye başlayınca hiç direnmeden dükkanı hemen kapatsaydık da zarar büyümeseydi" şeklindeydi (A.G. Yıldırım ve N. E Demirbilek, Borsada Önden Koşanlar, Scala Yayınclık, 2011, s. 68-69).

O yıllarda tecrübesiz olduklarını itiraf edecek kadar olgun bu Türk yöneticinin tecrübelerini acaba bugün Avrupalı hatta Amerikalı yöneticilere nasıl atlatmalı?

17 Haziran 2011 Cuma

Bazı ülkelerin kişi başına borç miktarları

Tam da Yunanistan'ın iflası için gerisayımın yapıldığı şu günlerde, bi yerde rastladım, bazı ülkelerin kişi başına borç miktarları:


Yunanistan 330 milyar euro adam basi 29,200 euro
İrlanda
107 milyar euro borc adam basi 15,735 euro
Amerika 14692 milyar dolar adam basi 47,200 dolar (bugünkü kurla yaklaşık 33,000 euro)
İngiltere 1037 milyar pound adam basi 16700 pound (bugünkü kurla yaklaşık 19,000 euro)
Fransa 1649 milyar euro adam basi 22,500 euro
İspanya 598 milyar euro adam basi 13,000 euro
İtalya 1877 milyar euro adam basi 31,000 euro

Türkiye 270 milyar dolar (31 Aralik) adam basi 3,600 dolar (yaklaşık 2500 euro).

Tablodaki rakamlara bakınca, artık iflası kaçınılmaz gözüyle Yunanistan'dan daha kötü durumda olan bazı ülkeler varken onla riçin aynı şeyinm düşünülmemesi kakafonik görünmüyor mu?

Lütfen, "ama onun parası rezerv para birimi" demeyin. Zira, o zaman ben de "böyle bir ekonominin itibari milli parası rezerv para birimi olur mu? Geçmişte olmuşsa da bu manzarada aynı statüyü devam ettirebilir mi?" diye sorarım.

10 Haziran 2011 Cuma

Sahte 1 TL basan kalpazan haberi

Sabah ofise gelirken radyoda, İstanbul'da bir yerde "sahte 1 TL basan kalpazan" yakalandığı haberini duyunca hem sevindim, hem üzüldüm.

Sevindim; demek ki 1 TL, sahtesi yapılmaya değecek kadar değerli bir para diye düşündüm.

Üzüldüm; demek ki madeni 1 TL üzerinde bile, sahtesini basmayı karlı kılacak kadar yüksek senyoraj geliri var!

Oysa bilindiği üzere, artık ABD madeni paralarının sahtesinin yapılacağından endişelenmek yersiz. Zira mevcut piyasa fiyatlarıyla bakıldığında içeriğindeki madenlerin eritme maliyeti daha yüksek olduğu için, artık kimse ABD madeni paralarının sahtesini basarak para kazanamaz! (bırakın sahtesini, bugün orijinalini basan da zarar ediyor zaten!) O nedenle kalpazanların ABD madeni parası basmasından endişelenmeye gerek yok ama ABD hükümetinin madeni paraların dizaynını değiştiriyoruz ayağına bozuk paralarının metal içeriğini ucuzlatma çabalarını bekleyebiliriz yakında.

Daha önce de vermiştim ama bi kere daha hatırlatayım şu siteyi, ABD madeni paralarının günlük piyasa fiyatını görmek isteyenler için:

http://www.coinflation.com/

Mesela bugün itibariyle ABD 5 cent'ini eriten biri, 6,3 cent değerinde nickel madeni elde edebilir!
Keza, 1982 öncesi basılmış bir ABD 1 cent'ini bugün eriten biri, 2,7 cent değerinde bakır madeni elde eder. Yani yaklaşık %270 kazanç!

Sizce ABD hazinesi daha ne kadar süre bu "Nasreddin Hoca ticareti"ne devam eder?

Cevap veriyorum: Diğer daha büyük meselelerden başını kaldırana kadar! Ya da tersinden bakarsak, bu kadar bariz bir irrasyonal durum devam edebildiğine göre, demek diğer sorunlar o kadar büyük ki, buna sıra gelmiyor, ya da "ürkütmeyelim vakvakları" diye düşünülüyor.

Ama yakında görürüz, ABD madeni para birimlerinin metal içerik revizyonunu.

6 Haziran 2011 Pazartesi

Yüksek tansiyon ile yaşamak: Günde %10 dalgalanan piyasalar

Türkçe ve İngilizce finans medyasını ve Global ekonomik kriz konusundaki her türlü haberi vaktim ölçüsünde yıllardır yakından takip etmeye çalışırım. Bu "yakın izleme"ye rağmen, bazı konularda haberler görmemek şaşırtıyor. Bu kadar yakın takibe rağmen göremediğim için şaşırdığım şeyleri buraya yazayım bari.

Malum, son zamanlarda günde finansal piyasalarda günlük %2-3'lük dalgalanmalar de "yeni normal" olmaya başladı. Hatta geçtiğimiz aylarda bir çok piyasada bir gün içinde %8-10 fiyat dalgalanmalarını gördük. Örneğin, Dolar-Euro paritesi bir günde %10'a yakın oranda değişti. Keza petrol fiyatları bir günde %10 düştü, keza gümüş fiyatının 50 dolara çarpmasının ardından altın ve gümüş fiyatları aynı gün %10'a yakın düştü. Aynı günlerde birçok borsa endeksi de bu oranlara yakın seviyede önce değer kaybetti, ardından da değer kazandı. Altının fiyatı yıllarca 40 dolar civarında devam etmesine rağmen, günümüzde günlük fiyat dalgalanması bile 40 dolar olabiliyor!

Oysa yukarıda bahsettiğim piyasalarda yüksek oranlı fiyat dalgalanmaları, hızla alçalıp yükselen tansiyon gibidir. insanı yorar. Hatta sonunda felç geçirmesine bile sebep olabilir. Zira o piyasaların özelliği, hepsinin kaldıraçlı işlem yapmaya müsait olmasıdır. O piyasadaki işlemlerin büyük kısmı türev işlem olarak çok yüksek kaldıraçlarla yapılır. Kaldıraçın yüksek fiyat dalgalanmalarında anlamı ise, zararı ve karı katlamasıdır. Örneğin, "bire-yüz" kaldıraç ile dolar-euro FX işlemi yapan biri, günlük %10 dalgalanmanın daha ilk %1'lik dalgalanmasında sermayesini tamamen sıfırlamış, eğer pozisyonunu zamanında kapatmayı başaramamışsa, gün sonunda bir gün önceki sermayesinin on katı kadar borçlu duruma düşmüştür! Türev piyasalarda 200 hatta 400 kaldıraç olduğu düşünülürse, bırakın %10'luk dalgalanmayı, sadece %0.25'lik fiyat dalgalanması dahi türev piyasalarda sermayeyi sıfırlamak için yeterli olabilir.

bu noktada, "ama türev piyasalarda stopsuz iş yapılmaz. zarar o noktaya gelmeden otomatik stoplar çalışıp pozisyonlar vaktinde kapatılır" diyenler çıkabilir. Tabi ki olabilir. Ama fiyat dalgalanmalarının o derece keskin olduğu durumlarda stopların hedeflendiği noktalarda çlışması garanti olabilir mi?

Şu an piyasada çok kişi manzaranın kötü olduğuna inanmasına rağmen, "ben kapıya yakın durayım, bi panik anında önce ben kaçarım" ümidiyle bulunuyor. Ama içeridekilerin hepsi aynı düşünde iken, hepsinin birden bunu başarması mümkün olabilir mi? Hepsi birden kapıya yüklendiğinde hepsi birden vaktinde çıkabilir mi?

Merakım şu: Geçtiğimiz ay birçok piyasada aynı gün %10'a varan oranlarda (kaldıraçlı piyasalar için çok çok ciddi) dalgalanmaların olduğu günde kaç kurum-kişi battı? O derece dalgalanmayı hasarsız atlatmak torik olarak bile mümkün müdür? Sıfır toplamlı bir oyun olan türev piyasalarda birileri ciddi zarar yazmadan başka birilerinin o dalgalanmadan karlı çıkması mümkün müdür?

Birileri %10 dalgalanma günü zarar ettiyse, "o günün" piyasalara maliyeti nedir? Bunun kokusu ne zaman çıkacaktır? Neden hiçbir hakim medya organı bunu haber yapmamaktadır? Ya da neden hiç bir itibarlı iktisatçı bu ihtimali değerlendirmemektedir?

Ben mi yanlış düşünüyorum? Milyonlarca sinek yanılıyor olamaz... diye mi düşünmek lazım?

Dolardan sonra ne gelecek?

Peter Schiff, yorumlarını beğendiğim "karamsar"lardan biridir. Son yazısının başlığı: "Dolardan Sonra: Sıradaki hangisi?" şeklinde çevrilebilir.

Schiff, de doların akıbeti konusunda bu satırların yazarı gibi gayet net düşüncelere sahip. Yazıda özetle, tamam dolar gidici, onun kaçarı yok da sırada onun yerini alacak olan hangisi diye soruyor. Üç alternatifi değerlendirmiş: Euro, Çin RMB'si ve Yen. Kendi oyunu RMB'den yana kullanmış. Argümanları mantıklı.

* Euro, 10 senelkik bir para birimi ve kendi iç sorunlarının büyüklüğü ve çözme yöntemine bakılırsa doların yerini alabilecek çapta değil.

*Çin dünya genelinde her bakımdan ağırlığını artıracak. Bu kapsamda parasının da kullanımı artacak. Halen, "kapitalist ülkenin komunist parası" gibi olsa da, güç kazanacak.

* Japonya' gelişmiş ülkeler arasında en borçlu ülke. Parasının rezerv para birimi olması da en düşük ihtimalli olan. Hatta verdiği örnek enteresan, Google'da "yen as reserve currency" olarak yazılıp aratıldığında, "Yuan mı demek istiyorsunuz?" diye cevap geliyormuş. Yani Google'ın arama motoru bile Yen'in rezerv olabileceğine inanmıyormuş! (Ama ben denedim bana sormadı, "Yuan mı demek itiyorsun?" diye!)

Özetle, henüz "parası convertible bile değil" diye hakim medya ve "kralık şakşakçıları" tarafından küçümsense de, müstakbel rezerv para biriminin RMB olması muhtemeldir.

Yine o klasik sorumuza geliyoruz: hazır dolar gidici iken, neden yine başka bir ülkenin mili para birimini global rezerv para birimi olarak kabul edelim? Hazır konjonktür de müsaitken, neden gerçek anlamda global rezerv bir para birimi üzerinde çalışmayalım?

19 Nisan 2011 Salı

ABD'nin notu hala AAA ama görünümü negatif!

Standart and Poors dün sürpriz yaparak ABD'nin kredi görünümü negatife çevirmiş.
ABD, AAA notuna sahip olanlar içinde, negatif görünümlü tek memleket olmuş!

Dikkatinizi çekrim, herangi bi memleket değil, dünya tarihinin 20. yüzyılına damga vurmuş, halen de rezerv para biriminin sahibi olan ülkenin kredibilitesinden bahsediyoruz.

Bu hareketi farklı yorumlayanlar var. Bazı dostlar, S&P'nin yanlış yaptığını, fil ile pireyi aynı kefeye koyduğunu ve bu nedenle S&P'nin kredibilite kaybedeceğini düşünüyor. Bana göre ise bu hareket, artık mızrak'ın çuvala sığmadığının göstergesi. Yine bana göre, S&P bu konuda öncü olduğu için kredibilite kaybetmez, bilakis kazanır. Zira, er geç diğerleri de aynı hareketi yapacak! S&P, ratingcilerin klasik haraketi olan çok geç kalmayı, ABD konusunda diğerlerine nazaran biraz daha kısa tutmuş oldu.

Geçen yıldı sanırım, Çin merkezli bir rating kuruluşu ABD'n,in ratingini downgrade etmişti. Tabi klasik tavrıyla anaakım medya o Çin'li rating kuruşuna itibar etmemiş, dünyanın merkezinde sadece kendileri olduğu için, kendi işlerine gelmeyen şeyleri söyleyenlere marjinal damgası vurarak itibarsızlaştırma taktiğini yinelemişti.Ama önümüzdeki dönemde o Çin'li rating firmasına iade-i itibar edileceğini göreceğiz muhtemelen. Zira, sadce bu olay özelinde bakılsa bile, demek ki Çin'li ratingçi, S&P'den daha erken aynı kararı verme başarısını göstermiş denebilir.

Daha dün bi şey okumuştum. ABD'de 100 bin dolardan fazla kazananlar için marjinal vergi oranı %100'e bile çıkarılsa, ABD'nin bütçe açığı kapatılamıyormuş! Hatta, ABD'de 500 bin dolardan fazla kazanan herkesin elindeki tüm kazançlar alınsa bile ABD'nin bütçe açığı kapatılamıyormuş. Dikkatinizi çekerim, bütçenin finansmanından bahsetmiyorum, sadece %6'larda olduğu söylenen bütçe açığının kapatılmasından bahsediyoruz! ABD'nin tüm zenginlerinin tüm kazançları alınsa bile kapatılamıyormuş mevcut açık!

Yine başka bir yerde de, ABD'nin aylık harcamasının, gelirinin 8 katı olduğu yazıyordu! Yani Mart 2011'de 100 dolar bütçe geliri toplayan ABD hükümeti, buna karşılık 800 dolar harcama yapmış!

Eee, hani daha karpuz kesecektik, QE1, QE2, ... adıya karşılıksız basılan dolarları dünyayı sarsmadan geri toplayacaktık? Kendi bütçesini denkleştiremezken o karşılıksız dolarları nasıl geri toplayacak? Daha şimdiden günlük harcamalarını dahi finanse etmekten aciz bir hükümet...

Basit düşünelim: bir ülke bütçe açığı veriyorsa bunu nasıl kapatabilir? Ya harcamalarını kısar, ya da vergileri artırır. (Gerçi ABD son yıllarda üçüncü bir yöntemi "keşfetmiş" durumda: karşılıksız para basmak! Ama bu yöntemi tarih boyunca uygulayanların akıbeti tarih kitaplarında malumdur! Sadece Voltaire'in bu konudaki sözünü hatırlatayım: kağıt paranın değeri er ya da geç gerçek (intrinsic) değerine ulaşır, yani sıfıra! Bunu ben değil, Voltaire söylemiş, taa 3 asır önce. Mehmet Akif de yaklaşık bir asır önce; hiç ders alınsaydı tarih tekerrür eder miydi? diye sormuş.

Geriye dönelim. Meycut hastalığı tedavi için iki yöntem var dedik. 1- ABD gibi bir fil harcamalarını kısabilir mi? Yani para bitti diyerek başta Irak'tan, Afganistan'dan olmak üzere tüm dünyadaki jandarmalığından vazgeçebilir mi? Dolayısıyla, harcamalarını kısması zor (fil olmanın bir maliyeti. Pire olsa kısabilirdi!). Hele enflasyon artarken reel anlamda harcamalarını kıssa bile nominal anlamda kısması zor. O zaman hangi yöntem kalıyor? 2- Vergileri artırmak. Ama yukarıda belirttik durumu. ABD vatandaşlarından 500 bin dolardan fazla yılık geliri olanların hepsinin gelirlerinin tamamı ellerinden alınsa bile ABD'nin bütçe açığı kapatılamıyormuş! Zaten şu an ikisi de yapılmıyor, ve (iki yüz küsur sene sonra) John Law'ın yolundan gidilerek, karşılıksız para basılıyor. Tüpün dışına çıkarılan diş macununun tekrar tüpe sokulmasının kolay olamayacağı düşünülmeden!

Bahsedilen açık ve hızla büyüyen borç yükü o kadar dev rakamlar ki, dünyanın yüzeyinin tamamını dolar ile kaplayabilir! Dolayısıyla böyle bir ortamda bırakın negatife çevrilmeyi, AAA ratinge hala sahip olabilmek bile rating firmalarının basiretsizliğinin göstergesidir.

S&P %33 ihtimal vermiş downgrade için. El-Erian %50 ihtimal vermiş. Ben %100 diyorum. Şu an yapılan sadece vadeyi uzatmak, mukadderatı geciktirmeye çalışmaktan ibarettir. Ama kadere faydası yoktur! Sadece o arada birileri topu başkalarının kucağına bırakacak zaman kazanır ve asıl sorumlular kendilerini kurtarmaya çalışırken dünyanın ödeyeceği maliyeti büyütürler. Biz de seyrederiz! Acıyla...

18 Nisan 2011 Pazartesi

deneme

mahkeme yasagindan sonra dolaylı olarak bloga ulaşma imkanı buldum sanırım!

1 Mart 2011 Salı

Roubini: "STAGFLASYON riski Ortadoğu'daki Karışıklıklardan Kaynaklanıyor"

Bir önceki yazıda, Muhammed el-Erian'ın benzer bir görüşünü özetlemiştim. Sonradan dikkat ettim ki, Nuri el Rubini de benzer şeyleri söylemiş!

Roubini, bunun nedenini, dünyanın mevcut petrol rezervlerinin üçte ikisinin ve doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yarısının Ortadoğu'da olmasına bağlamış. Bu nedenle, bölgedeki jeo-politik riskler petrol fiyatlarında artışa neden oluyor ve bunun da global sonuçları olacak
demiş.

Geçmişteki beş global resesyonun üçü Ortadoğu'daki jeo-politik şokların petrol fiyatlarını artmasından kaynaklanmış! Diğer iki resesyonda da petrol fiyatları etkilenmiş.

Özetle, Ortadoğu ne zaman karışsa petrol fiyatları artıyor, petrol fiyatları artınca da dünyada dengeler bozuluyor demiş Roubini. Haklı. Ama bir önceki yazıdaki soruyu tekrar etmeye engel değil: ABD o kadar karşılıksız dolar basmasa, petrol fiyatları bu kadar kolay ve bu kadar çok artar mıydı? Öyleyse, yumurta hangis, tavuk hangisi?

Roubini'nin FT'deki yazısı şurada:

Stagflationary risks from the Arab street
By Nouriel Roubini
Published: February 1 2011 14:47 Last updated: February 1 2011 14:47

Aslında Roubini daha ortada Ortadoğu olayları yokken bile, "stagflasyon"dan daha ağır kavramlar telaffuz etmiş. Mesela, Ocak 2008'de kendi bloguna yazdığı bri yazıda, "Stagflasyonu boşver, STAG-DEFLASYON daha korkutucu" diye yazmış! Benim "Hiper-stagflasyon" kavramıyla ifade etmeye çalıştığım şeyi, stag-deflasyon şeklinde ifade etmiş. Tabi ki ben kendi kavramımı savnuyorum! Zira önümüzde fiyatların düşük kalacağı ve düşmeye devam edeceği bi ortam gittikçe zorlaşıyor. Ziya fiyatlar artarken deflasyondan bahsetmek kolay olmayacak. Bunu ileride ayrıca tartışırız, unutmazsam!
Clicky Web Analytics Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-Noncommercial-Share Alike 3.0 United States License.