25 Aralık 2009 Cuma

Monopol oyunu da krize uymuş: "Monopoly-city"

Kaynak: BusinessWeek

Monopol oyununun 1929 Buhranı yıllarında icad edildiğini biliyor muydunuz? ABD'de 1929 Buhranına kadar parayla peynir ekmek gibi oynayanlar kriz nedeniyle her şeylerini kaybettikten sonra reel olarak oynama imkanları kalmayınca monopol oyunu ile fiktif olarak oynayarak avunmuşlar. Bunu akıl edip piyasaya süren Parker Kardeşler de kriz ortamında köşeyi dönmüşler.

Bu seferki kriz sırasında da monopol oyunu krize adapte olmuş! Monopol oyununun City versiyonu çıkarılmış oyunun! Böylece mortgage ve gayrimenkul balonu sırasında hızını alamayanlar bu oyunla teselli olacaklar. Akıllıca!



23 Aralık 2009 Çarşamba

Arapların rüyası: petrolü "GULFO ile fiyatlamak"

Eliottwave sitesinde, Arapların ortak para birimi yaratma ve petrolü bununla fiyatlama çalışmalarına eleştiren bi yazıya rastladım.

Yazıda özetle, Arapların yeni bir bölgesel para birimi yaratma ve petrolü bununla fiyatlama düşüncelerinin bir hayalden ibaret olduğunu, doların alternatifininin bulunmaması nedeniyle (ABD'deki sorunlara rağmen) öngörülebilir bir gelecekte hakim para olarak kalmaya devam edeceğini söylüyor.

Yazar, dolara bişey olmaz abicim derken bunu alternatifsizliğe bağlıyor. Yani ABD istediği kadar doları istismar etsin, dünyanın geri kalanının eli mecbur, keklenecekler demeye getiriyor. (ROW'u aptal yerine koymanın kibarcası!)

Araplar ortak bölgesel para birimi yaratamaz derken de gerekçelerini, Arapların yaşadığı bölgedeki kabile güvensizlikleri, sınır tartışmaları ve petrol üretim kotalarına riayet etmeme gibi sorunlar nedeniyle biraraya gelemeyen Arap ülkelerinin ne kadar dağınık olduklarının Dubai konusunda bile ortaya çıktığını, bu tiplerin bi araya gelerek ortak para yaratmalarının mümkün olmadığını söylüyor.

Doğrusu tespitlerin bu kısmına haksız demek kolay değil! Yegane güvence, ortada "para"nın olması ve para kazanma-kaybetme duygusunun ortak aklı harekete geçirmesi!

Pricing Crude Oil in "Gulfos"? In Their Dreams
The Wave Principle tells us that the time to be a contrarian is when emotions run high
By Bill Fox, Senior Bonds AnalystMon, 21 Dec 2009 11:30:00 ET

11 Aralık 2009 Cuma

ABD batmak için fazla büyük mü?

Başlıktaki soru, Carmen ve Vincent Reinhart'ın Vox-eu sitesinde 2008'de yayınlamış ancak benim yeni dikkatimi çeken makalelelerinin başlığı.

Merakım, değerlendirmelerini genelde beğendiim bu iki akademisyen aynı yazıyı (yaklaşık bir yıl sonra) bugünlerde yazsalar hangi ifadeleri ne yönde değiştirilerdi?

Is the US too big to fail?
Carmen M. Reinhart
Vincent Reinhart
17 November 2008



Bir sonraki rezerv para birimi: SDR mı? Renminbi mi?

Kaynak: Maddison, A. (2007) Chinese Economic Performance in the Long Run, OECD Development Centre 2007

Wox-eu sitesindeki şu makale gayet yararlı görünüyor.


Yazının başında, eğer tarih tekerrür ediyorsa, aynen doların sterlinin yerine geçmesi gibi, 21. yy'ın ortalarına doğru Çin parasının da doların yerini alması gerekir diyerek, ciddi bir başlangıç yapıyor ama devamında acaba Çin parasının mevcut drumu bunun için yeterli mi diye sorarak tam da paradigma dışına çıkmak üzereyken geri dönüyor ve SDR'dan bahsediyor.


Yalnız makaledeki yukarıya aldığım grafik, üzerinde düşünmeye değer. Biz, tarih boyunca hep ABD dünyadaki en zengin, Çin de en fakir ülkedir diye şartlanmışızdır beynimizde. Oysa grafikte görüldüğü üzere, 1890'lara kadar Çin ABD'den daha zenginmiş. Yaklaşık yüz yıllık bi süre için (tarihsel olarak bakınca "istisna" sayılabilecek bir süre!) son dönemde ABD Çin'in üzerine çıkmış ve bugünlerde de tarihsel durumuna geri dönmüş! Bizim köreltilmiş beyinlerimizin bunu algılaması için bir süre daha zaman geçmesine gerekiyor olabilir.
Ancak her zaman söylediğim üzere, ABD imparatorluğu, tarihte en kısa hüküm sürmüş imparatorluklardan biri olarak tarihteki yerini alacak gibi görünüyor. Biz sadece Cengiz Han'ın Moğol imparatorluğunun çok hızlı büyüyüp hızlı küçüldüğünü biliriz tarih kitaplarından ama sonraki nesiller benzer başka çrnekleri de okuyacaklar gibi...

Shifting wealth: Is the US dollar Empire falling?
Helmut Reisen
20 June 2009

Euro neden (dolardan sonra) gelecek rezerv para olamaz?

Peterson Enstitüsü sitesinde rastladığım şu değerlendirme, Euro'nun neden doların yerini alamayacağına ilişkin argümanları açıklıyor.
Değerlendirmede biraz dolara bi şey olmaz abicim havası olsa da, euronun yetersizlikleri konusundaki tespitlere yanlıs demek mümkün değil.

Why the Euro Is Not the Next Global Currency
by Jean Pisani-Ferry, Bruegeland Adam S. Posen, Peterson Institute for International Economics
Op-ed in the Financial TimesOctober 19, 2009
© Financial Times

9 Aralık 2009 Çarşamba

İyimser piyasacılarla kötümser iktisatçıların farkı: Evraka!


Geçenlerde incelediğim bir ürün, şu kriz sonrasında daha çok kristalleşen iyimser piyasacılarla kötümser iktisatçıların aynı duruma bakıp o kadar farklı şeyler söylemelerinin nedenini beynimde bir şimşek çakarcasına bir anda farketmemi sağladı.


Tchibo mağazalarında 20 liraya satılan yukarıdaki ürünün, görüldüğü üzere iki tane gösterge ekranı var. Sağdaki ekran, o sırada etraftaki havanın sıcaklık seviyesini gösterirken, soldaki ekran 12-24 saat sonrasına ilişkin hava durumu tahminini (yağmurlu, bulutlu, güneşli, karlı şeklinde) gösteriyordu. Soldaki ekrana ilk baktığım sırada, yağmur işareti vardı. Oysa o sırada dışarısı güllük gülistanlıktı. Şaşırdım. Yirmi liralık aletin "uyduruk" olduğunu düşündüm önce. Ancak o sıradaki güzel hava ilerleyen saatlerde bozulup da o akşam yağmur yağmaya başlayınca, beynimde de şimşek çaktı!

Piyasacı finansçılar (ya da televole iktisatçıları) sadece sağdaki termometreye bakıp "şu an hava sıcak-soğuk" diye bir anlamda sadece o ana ilişkin malumu ilan ederken, onlarla aynı şeyleri söylemediği için bazı piyasacılar tarafından "bozuk saat" suçlamasına maruz kalan iktisatçılar ise soldaki ekrana bakıp gelecek için öngörüde bulunuyorlardı. Kullandıkları, öncelik verdikleri veri setleri ve ufukları farklı olduğu için de bu iki grup "uzman"ın uyuşması asla mümkün görünmüyordu.
Aynen bizim ufuk açıcı aletin iki ekranının farklı şeyleri göstermesi gibi! İkisinin farklı şeyler göstermesi, birinin yanlış olduğu anlamına gelmiyordu. Keza soldaki ekranın gösterdiği işaretin o sırada dışarıdaki görüntü ile uyuşmaması da aletin yanlış olduğu anlamına gelmiyordu. Sadece ufukları, amaçları farklıydı. Biri o anı (carpediem!) diğeri uzun vadeyi gösteriyordu. Sadece bugüne bakıp geleceği önemsememek kadar, geleceği doğru öngörüp de bugünün farklı olmasını anlamamak da hatalı sonuçlar verebiliyordu.



8 Aralık 2009 Salı

7 Aralık 2009 Pazartesi

FITCH, zamanlamasıyla "itibar"ına bir "yıldız" daha ekledi!

Geçen perşembe günü rating kuruluşu FITCH TR'nin kredi notunu iki basamak birden arttırdı. Herkes pek sevindi. "Geç kalmış bir hareket" olarak yorumlayanlar çoğunluktaydı. Doğru, çok geç kalmış bir hareketti de, beş yıldır TR'nin kredi notuna hiç dokunmayan o kuruluş nolmuştu da birden hem de iki basamak birden artırmıştı? Zamanlama konusunu tartışan fazla olmadı. Zira gerekçe olarak ileri dsürdüğü gelişmeler de yeni ortaya çıkmış şeyler değild ki!

Oysa piyasanın içindeki bazı gözler için olay netti. Hedge fundcıların 2009 primlerini garantiye alma takıntısı o seviyeye gelmişti ki, ülke ratinglerini bile etkileyebiliyordu artık! Olay özünde şuydu:


* Biz Kurban bayramı tatiline girerken İMKB 45.000'lere gelmiş, herkes düşüş 40.000'lere kadar rahat devam eder demeye başlamıştı.

* Üstüne biz tatildeyken Dubai krizi patlayınca ve bizim dışımızdaki dünya borsaları önemli oranlarda düşünce, bayramdan sonraki Salı günü açılınca bizimkinin de düşmesi en bariz beklenti haline gelmişti.

* TR borsası bayram sonu düşerse bu düşüş teknik anlamda basit bir düşüş olmayacak, bi süredir dillendirilen omuz-baş-omuz (OBO) formasyonunun tamamlanması anlamına gelecek ve bu da düşüşü çok daha keskin hale getirebilecekti.

* Böyle bir durumun gerçekleşmesi ise, yılbaşından beri bonusları için yapmadığını bırakmayan hedge fundcuıların son düzlükte TR piyasasındaki bu kazançlara veda etmeleri anlamına gelecekti. Öyleyse bir şeyler yapılmalı, TR piyasasanın tatil sonbrası düşüşü engellenmeli, OBO formasyon beklentileri kırılarak Aralık ayı sonuna kadar endeksin ne pahasına olursa olsun yüksek kalması mutlaka sağlanmalıydı. Ama nasıl?

* Böyle bir ortamda başından beri piyasadaki tüm günahların adeta ortağı durumundaki ratingciler yine imdatlarına yetişiverdi, ya da foncuların ricalarını kırmadı! Bayram değil, seyran değilken TR'nin notunu beş yıl aradan sonra birden artrııverdi. Üstelik bunu gün içinde açıklayıp dalgalanmayı daha da artırdı. Foncular bonuslarının önündeki bir engeli daha böylece atlatmış oldular. Zaten sene sonuna ne kaldı ki? İcabında Noele doğru diğer ratingciler de artırır, hatta icab ederse ikinci, üçüncü artışları da yaptırırlar. Nasıl olsa bunun işe yaradığını gördüler!

Bu arada diğer ratingcilerin TR'nin notunu ne zaman artıracağını da şimdiden söyleyelim: endeks düşmeye başladığında, herkesin düşüşün devam edeceğine inandığı noktada! İzleyip görelim!

Bu son hareket ile, hedge fundcıların bonus için nelere kadir olduklarını görmek bir taraftan da korkutucu. Mortgage balonunu fütursuzca şişirenler bu defa da borsa balonunu sonuna kadar ittirme peşindeler. Bunun anlamı, borsanın gideceği noktanın mortgage ile aynı olmasıdır. Balonu balon ile tedavi etmeye kalkışmak ne büyük aymazlıktır? Bu krizin sonu savaştır diyenler korkarım haklı çıkacak, zira bugün bunları yapanlar kar edeceklerini sanarak savaş çıkarmaktan da çekinmezler. İnşallah yanılırım.

25 Kasım 2009 Çarşamba

TEDxBosphorus: Dünyanın Yeni Yolculuğu

"Yaypınlaştırmaya değer fikirler" sloganıyla etkili konferanslar düzenleyen uluslararası bir STK olan TED'in Türkiye'deki ilk bağımsız konferansı, "Dünyanın Yeni Yolculuğu" başlığıyla 23 Kasım 200 pazartesi günü İstanbul Modern'de yapıldı. Vaadettikleri gibi etkileyici bir deneyimdi benim için. Değişik disiplinlerden onbeşden fazla konuşmacının çoğu enteresan ve ufuk açıcı sunumlar yaptı.

Yalnız bana göre, böylesine bir finansal krizin tam ortasında (yoksa henüz başında mı?) böyle bir başlık altında düzenlenen bir konferansta mevcut finansal paradigmanın sorunları ve finans ve ekonominin geleceğine ilişkin daha ayrıntılı sunumlar yapılabilirdi.

Nitekim içimde kalmaması için bu düşüncemi konferansın ardından organizatörlerine ilettim. Ümidim, gelecek konferansta örneğin Single Global Currency konusuna ve iktisat paradigmasındaki mevcut çatırdamalara ilişkin daha doyurucu konuşmacılara, sunumlara yer verilmesi.

Zira bana göre konferansta telaffuz edilen en şanssız cümleler, "paraların değerinin arz talebe göre belirlendiği" ve "tek para, tek borsa... gibi tekliklerin ileride de olamayacağı" yönündeki kanaat idi. Çökmekte olan bir paradigmaya ait bu cüğmlelerin TED gibi bir organizasyon bünyesinde telaffuz edilmesi şaşırtıcıydı. Ama sanırım fazla kimsenin dikkatini çekmedi. Ama bu cümleler de TED tarafından "yaygınlaştırmaya değer fikirler" arasında mı görülüp yayılacak?


Ümidimin kaynağı, konferanstan beklentilerin derlendiği şu cümleler:

“Konferastan Ne Bekliyorum?”
konferansın, gündemin sıradanlığının dışına çıkarak, düşüncemi provoke etmesini ve yeni açılımların peşine düşmemi sağlamasını bekliyorum. gezegenimizin günbegün yaşanabilir bir yer olmaktan çıkarılmasına engel olmak için, gereken önlemlerin saptanmasına ve alınmasına katkıda bulunmak istiyorum. sadece düşünenlerin değil, eyleme de geçenlerin safında yer almak istiyorum. teknolojik gelişmeler, çevrenin yıkımı ve bir dizi felaketler zinciri etrafında türeyen komplo teorilerinin ötesinde, gerçeği görebilmeyi bekliyorum. dünyanın ve insanlığın nereye doğru gittiği konusunda söyleyecek yeni şeyleri olanları duymak istiyorum. “süreklilik düşü insanlığın trajik yanılgısı mı” sorusunun nasıl yanıtlanacağını şiddetle merak ediyorum. yalnız olmadığımı görmek istiyorum. sadece çok önemli ve büyük isimlerle değil, anlatacak hikâyesi olan, bu hikâyeleriyle ilham verebilen, basit ama fark yaratan işlere imza atmış kişilerle tanışmayı bekliyorum. dünyamızın gündemini farklı disiplinlerin uzmanlarının vizyonundan izleyebilmek, yeni fikir ve yönelimleri öğrenebilmek, yakın geleceği yakın geçmiş üzerinden değerlendirebilmek istiyorum. çevre ve toplumsal konularla ilgili aileme ve yakın çevreme karşı üstlendiğim yol
göstericilik misyonumda, konferansın bana yardımcı olmasını bekliyorum. dünya barışı ve sürdürülebilir ekonomik gelişme konularında görüşlerimi zenginleştirecek fikirleri dinlemeyi ve katkıda bulunmayı bekliyorum. hayatıma değerli 18 dakikalar katmak istiyorum. gelişen ve değişen dünyada hem değişime ayak uydurmak hem de dünyayı korumak adına, yeni bir bilinç edinmek istiyorum. günlük hayatın kısa vadeli ve birey odaklı hedeflerinin üstüne çıkıp, bütün insanlıkla ilgili konuları düşünmek istiyorum. düşünmeye zaman ayıran, düşündükleriyle somut bir anlam yaratmak için çabalayan kişilerle bir araya gelebilmeyi bekliyorum. hayata baktığım penceremden, farklı duygu ve düşüncelerin habercisi olacağına inandığım yeni ufukları görebilmeyi bekliyorum. geleceğin teknolojilerinin insan olmanın anlamını nasıl dönüştüreceğine dair öngörüleri duymayı bekliyorum. dünyanın aydınlık ve iyimser yanlarını anlamaya yönelik kimi sorularımın yanıtlarını bulacağım, yeni bir hayat deneyimi yaşamayı bekliyorum. her şeyi bekliyorum şu anda…

Bu metin konferans katılımcılarının başvuru formlarında belirttikleri istek
ve beklentilerden derlenmiştir.



FDIC'nin "problemli" banka sayısı 3.çeyrekte %33 artmış (=552)

ABD'de her cuma akşamı için rutin bir iş olan banka kapatma faaliyetlerini artık ben bile haber niyetine aktarmıyorum!

Ama bugün okuduğum bir haber şu "bahsetmeye değer" dedikleri cinsten: FDIC'nin "problem" listesine eklenen banka sayısı 2009'un üçüncü çeyreğinde üçte bir oranında daha artarak 533'e yükselmiş!

Allah Allah, her hafta "problemli" bi kaç bankanın "problem"ini onları kapatarak çözdükleri halde, Haziranda 416 olarak açıklanan rakam azalmamış, bilakis artmış ve 552'ye ulaşmış!

FDIC'nin son üç aylık raporuna göre:

- FDIC'nin "problem"li banka sayısı 1993'den beri en yüksek rakama ulaşmış,

- Son üç ayda 50 banka kapatılmış, bu sayı 1992'nin son çeyreğinden beri en büyük sayıymış,

- (Hepsinden önemlisi): ABD'nin tasarruf mevduatı sigorta fonunun kasası 30 Eylül 2009 itibarıyla -8.2 milyar dolarmış. Yani FDIC'nin kendisi halihazırda batıkmış!

kendisi batık olan bir kurumun sayısı 500'ü aşan ve batıkları fiilen her gün büyüyen batık bankaları nasıl kurtaracağını önümüzdeki aylarda hep birlikte göreceğiz!

Kitap değerlendirmesi: "Bu Sefer Farklı"


Carmen Reinhart ile Kennetth Rogoff'un son kitabından daha önce bahsetmiştim.
Adını, bütün çöküşler öncesindeki balonlar şişerken söylenen tekerlemeden alan kitap hakkında bugün bi kitap değerlendirmesine rastladım. Kitabın tamamını okuyamayanlar için yararlı bi eser!


Hoşuma giden iki cümlesi şöyle:
This book is needed now because many so-called scholars implicitly assume that the US Government could never default on its obligations. Yes, it would be a horror, but leading nations in the world have defaulted before, and they will do so again. It is the nature of mankind that it is so. Promises happen in good times, and defaults happen in bad times.
Meali: Bugünlerde bu kitaba ihtiyaç var. Çünkü kerameti kendinden menkul bazı akademisyenler ABD hükümetinin asla iflas etmeyeceğini varsayıyorlar. Evet öyle bir şeyin gerçekleşmesi korkunç bi durum yaratır ama geçmişte de dünyanın lider ülkeleri iflas etti ve bundan sonra da bu durum gerçekleşecek! Bu durum insanoğlunun doğasında var. Verilen sözler iyi zamanlarda tutulur, iflaslar ise kötü zamanlarda gerçekleşir!"
Who could benefit: if you want intellectual confidence that disasters can happen even in the US (note we have had two so far), this will give you confidence that you are not a nut. If you want to educate one of your friends who thinks that disasters are impossible, this is the book for him. Just make sure he is willing to endure a semi-academic book.

[Bu kitaptan] kim yararlanabilir: Eğer felaketlerin ABD'de bile olabileceği konusunda entelektüel güvence istiyorsanız, bu kitap size garanti verir. Ya da şayet "felaketler imkansızdır" diye düşünen arkadaşlarınızdan birini gerçekler konusunda eğitmek istiyorsanız, bu kitap tam ona göre..."

Marc Faber: "Üretilmiş bir düşmana savaş açılacak ve çöküş gelecek"

Bir kaç hafta önce Garanti Master's'ın davetiyle İstanbul'a da gelmiş olan Marc Faber, bugün Singapur'da bir konferansta konuşmuş İstanbul'da söylediklerine benzer şeyler söylemiş.Bu da Marc Faber'in en kötümser tahmini başlığıyla haber olmuş. Aslında aynı şeyleri İstanbul'da da söylemişti ama burada söylerken o kadar dikkate alınmamış demek ki!

İstanbul'daki konferansında da "savaş" kelimesini telaffuz etmesi üzerine dinleyicilerin biri; "bahsettiğiniz savaş kiminle kimin arasıonda olacak ve TR ne tarafta yer alacak?"

Marc Faber'in cevabı: "Savaş ABD+AB (kısaca "Batı") ile Asya ve Ortadoğu arasında olacak. TR ve Avustralya'nın durumu belirsiz. Her iki tarafta da yer alabilirler." demişti ve TR'nin menfaatinin Batı değil Asya tarafında yer alması yönünde olduğunu belirtmişti.

Bugün Singapur'da da ABD'nin "kendi üreteceği bir düşmana" (invented enemy) karşı savaş açacağını ve büyük finansal çöküşe neden olacağını söylemiş.

İnşallah yanılır demekten başkası gelmiyor insanın içinden. Her ne kadar, "bu işler inşallahla maşallahla olamz" sözü de Türkçemizde bulunsa da...

İngiliz MB Çalışanları kendi emeklilik fonundaki tahvilleri değiştirmiş!

Dünkü the Telegraph'da enteresan bir haber vardı.

İngiltere Merkez Bankasının çalışanları, kendi uzun vadeli birikimlerini nemalandırdıkları emeklilik fonundaki sabit getirili İngiliz hazine tahvillerini 2009 yıl başından itibaren boşaltmışlar! Onun yerine enflasyona endeksli tahviller koymuşlar! Üstelik bunu, "İngiltere Merkez Bankası" olarak faizleri indirirken ve parasal genişlemeye giderken yapmışlar!

Bunun anlamı ne?

İngiltere Merkez Bankası çalışanları kendi devletlerine ve ekonomilerine (bir zamanların üzerinde güneş batmayan imparatorluğuna) güvenmiyorlar!

Ayrıca, yakın gelecekte enflasyonun yükselmesinden korkuyorlar! Hisse senetlerini de neredeyse sıfırlamışlar, demek ki sermaye piyasasının da kötü olacağını düşünüyorlar!

Hatırlayan vardır, yıllar önce bizde dönemin Merkez Bankası Başkanı kişisel tasarrufunu tam da devalüasyon öncesi TL'den dolara çevirtince tefe konmuş, hatta dava konusu bile olmuştu. İngiltere Mekez Bankası çalışanlarınınbu yaptığı çok farklı mı?

24 Kasım 2009 Salı

RTS: "ABD'de 3. çeyrek büyümesi %3.5'den 2.8'e revize edildi"

Az önce Reuters'den geçen aşağıdaki haberi görünce, herkesten önce ben yazayım dedim.

İki hafta kadar önce ABD'nin üçüncü çeyrek büyümesi (hesaplama yöntemindeki bütün absürdlükler gözardı edilerek) %3.5 olarak açıklanınca "tamam, ABD resesyondan çıktı, ABD kendini kurtardı, TR kendine baksın" diye "büyük resme vakıf piyasa gurusu" edasıyla açıklama yapanlar, bu haberden sonra ne diyecekler merak ediyorum.


15:30 24Nov2009 ABD'DE Q3 GSYH BÜYÜMESİ %3.5'TEN %2.8'E REVİZE EDİLDİ (BEKLENTİ: %2.9)

15:30 24Nov2009 ABD'DE Q3 ÇEKİRDEK PCE %1.3 OLDU (BEKLENTİ: %1.4) 5:36

24Nov2009 RTRS-ABD'de üçüncü çeyrek büyümesi %3.5'ten %2.8'e revize edildi
WASHINGTON, 24 Kasım (Reuters) - ABD'de açıklanan verilere göre:
*ABD'de Q3 GSYH büyümesi yüzde 3.5'ten yüzde 2.8'e revize edildi (Beklenti: %2.9) *ABD'de Q3 çekirdek PCE yüzde 1.3 oldu (Beklenti: %1.4) *Verinin ardından dolar yen karşısında değer kaybetti, FTSEurofirst 300 endeksi <.FTEU3> eksiye geçti


Amerikalılara göre dünya

Kaynak: GoBiz

Konuyla doğrudan alakası olmasa da yukarıdaki dünya haritası düşündürücü.





"Âlemin Kralı Dolardan, Bancor'a"

M. Bülent Deniz'n blog sayfasında dolar konusunda Türkiye'de benimle paralel düşüncelere sahip olanların mevcut olduğunu görünce, sevindim. Burada da belirteyim dedim.

Özellikle şu cümle, benim de sürekli vurgulamaya çalıştığım mevzuyu özetliyor:

"Bir yandan Çin, ulusal parası Yuan’ın rezerv para olması için bastırırken, küresel ekonominin dizginlerinin Çin’in eline geçmesinden korkan diğer ülkeler de, -memnun olmasalar da- şimdilik dolar’a razı gelmiş görünüyorlar.

Ama bu durum sürgit böyle gitmeyecektir.Bir süre sonra dünya, dolar temelli küresel ekonomiyi terk edecek.Bu radikal dönüşüm tezimiz, “bir yıldır yaşanan küresel ekonomik krizin, insanlık için önemli dönüm noktalarından biri olduğu ve süreçle birlikte yeni dünya düzeninin oluşturulacağı” ana tezimizin doğal sonucudur."



22 Kasım 2009 Pazar

"Âlemin Kralı Dolar'dan, Bancor'a..."

21 Kasım 2009 Cumartesi

SFA: Sudden Financial Arrest

Oldukça kaliteli ekonomik-finansal paperların yer aldığı bir site Voxeu.org sitesinde ani kalp krizi geçirilmesi (kalbin durması) kavramıyla benzerlik kurularak "finansın kalinin durması" diye tanımlanabilecek bir kavram geliştirilmiş. Ufuk açıcı.


Sudden financial arrest
Ricardo Caballero
17 November 2009


Liu: "FED'nin sıfır faiz politikası dünya için yeni sistemik risk"

IMF-DB toplantıları sırasında İstanbul'da dinlediğimde etkileyici ve önemli bulduğumu belirttiğim Çin BDDK'sının başkanı Liu Minkang, Çin seyahatinin hemen öncesinde Obama'ya fırça kaymış (bunu söyleyen ben değilim, konuşmaları aktaran blog sayfalarındaki ortak görüş bu!) Cümle aynen şu:


On the eve of U.S. President Barack Obama’s visit to China, a major Chinese official has criticized U.S. monetary policy in unusually harsh language. Liu Mingkang, China Banking Regulatory Commission chairman said the zero interest rate policy of the U.S. Federal Reserve posed a “new systemic risk.”

Liu, "FED'in sıfır faiz politikası, [yarattığı carry trade ortamı nedeniyle] dünya için yeni bir sistemik risk gerekçesi" demiş, Obama gelirken. Az şey mi bu?

Şurada da konuya ilişkin farklı kişilerin daha detaylı görüşleri var.

Başka bir blog sayfasında da "Borcun Gücü" (the Power Of Debt) başlığıyla, Obama'nın son Uzakdoğu seyahatinde maruz kaldığı laf ve muamelelere atıfla şöyle manzara çizilmiş:


"- 1994'de Clinton Japonya'ya gittiğinde Japonya'nın sahip olduğu ABD tahvili miktarı 196 milyar dolar idi ve Clinton iyi muamele gördü,

- 2008'de Japonya'nın elindeki ABD tahvili miktarı 1.05 Trilyon dolara ulaştı, Obama vasat itibar gördü,

- 2014'de Japonya'nın elindeki ABD tahvili miktarı (bu hızla giderse) 4 trilyon doları geçecek ve 2014'de ABD başkanı muhtemelen davet ettiği Japon kral ve kraliçesinin önünde "basit bir Pearl Harbour kazası için Japonyaya karşı verdikleri aşırı tepki nedeniyle Japonlardan Japonca özür dilerken, Japon konuklara Beyaz Saray'da sadece parmak sandviçler ikram edecek ve Beyaz Saray bunun fakirlikten değil, standart protokol uygulaması olduğunu açıklayacak!"

Bunlar asla olmaz diyebilen var mı? Eğer varsa, borçlu olmanın çok güçlü insanları (toplumları) düşürebileceği acizliğin gücünü bilmiyordu demektir!

Bundan daha on sene önce, bir Çin'li bürokratın ABD Başkanı önünde o lafları edebileceğini kaç kişi tahayyül edebilirdi? Bugün tahayyül edemediğimiz laflar, tavırlar da ileride olacaktır.




13 Kasım 2009 Cuma

B. Eichengreen: "Doların öldüren cazibesi"

Project Syndicate sitesinde Barry Eichengreen'in "doların öldüren cazibesi" başlıklı yazısı hoş.



The Death-Defying Dollar
Barry Eichengreen


9 Kasım 2009 Pazartesi

Rubini: "Bütün carry-trade'larin anası (da) kaçınılmaz çöküşü yaşayacak"



Geçen hafta bizim basında da yeterince tartışılan Nuriel Roubini'nin Mother of all Carry Trades Faces an Inevitable Bust başlıklı son yazısını tarihe not düşmek ve vakti geldiğinde hatırlamak adına belirteyim dedim. (şurada videosu da var)
Diğer taraftan, Rubini'nin söylediklerinden hoşlanmayan birileri de oturmuş Rubini'nin öngörülerinin gerçekleşme durumlarını incelemiş.
Habere göre, "sürekli piyasa düşecek diyen bir akademik iktisatçı (küçümseme sıfatı!) Rubini saf yatırımcılarıdan oluşan bir dinleyici kitlesine sahipmiş! Yani eğer biri Rubini'ni dinliyorsa küçük olmakzorunda ve saf olmak zorunda!
Yazıda tabi ki Rubini'nin öngörülerinin tutmadığı iddia ediliyor. Ama hiç olmazsa bunu söylemek için öngörü vadelerinin dolması beklenseydi! Mesela, Rubini S&P 500 için "2009'da 600'ün altını görecek" demiş. Rubini çuvalladı diyen yazar bunu söylemekiçin 2009'un bitmesini bile bekleyememiş! Henüz yılın bitmesine iki ay varken, "Bak gördün mü, Rubini bilemedi bugün endeks 600ün üstünde" diyor. Ama önümüzde daha iki ay var ki o iki ay ki mızrağın çuvala sığdırılmasının gittikçe zorlaştığı bir dönem olacak!
Anladığım kadarıyla Rubini ve zat-ı çakerileri gibi "karamsar"larla müzmin iyimserler arasındaki temel fark, vadeden kaynaklanıyor. İyimserler sadece bugüne, hatta şu ana bakıyor. rubini vb ise trende, geleceğe Anglo saksonların "at the end of the day" dedikleri döneme bakıyor. Ama iyimserlerin o zamana kadar beklemeye tahammülleri yok, beklemek için bile!
********
Bu arada, Rogoff ve Carmen Reinhart'ın son kitabının adını çok tuttum: "This time is different". Kitapta son sekiz yüzyıldaki finansal dalgalanmaları incelemişler. Acilen okunmalı diye düşünüyorum.



"ABD İmparatorluğu 2020'ye kadar çökecek" (Prof. Johan Gultang)



"Fall of the US Empire" (ABD İmparatorluğunun çöküşü) başlıklı bir kitabı olan Prof. Johan GULTANG, yukarıdaki videoda, "bu öngörü o kadar da şaşırtıcı değil" diyor.

Gultang, nasıl ki tarihte İngiliz imparaorluğu, Fransız imparatorluğu, Sovyet imparatorluğu çökmüşse, ABD imparatorluğu da çökecek. Tarihte olur böyle şeyler, gayet normaldir" demeye getiriyor.

Daha enteresan başka ifadeleri de var. Mesela;

- "2000 yılında ben ABD'nin çöküşü için 2025 yılını öngörüyordum ama Bush'un politikaları bunu hızlandırdı. Şimdi 2020 yılı diyorum" diyor!

- "ABD imparatorluğunun çökmesi, Amerikan halkı için o kadar da kötü değil. Nasıl ki Sovyet impatorluğunun çökmesi bugünkü Rusya için iyi olduysa, ABD imparatorluğunun çökmesi de ABD halkı için olacak, çok daha efficient bir sistem kurulacak."

- "ABD imparatorluğunun çöküşü esasen Kore savaşı ile başladı. (Osmanlı'nın çöküşünün başlangıcını refahın zirvede olduğu taa Kanuni devrine kadar götürenleri hatırlattı bu yaklaşım). Ardından gelen Vietnam, Afganistan, Irak falan tuz biber ekti, bugün ABD'nin 170 ülkede 1000'den fazla askeri üssü var."

diyor.

Prof. Johan Gultang, Oslo'da doğmuş, halen İspanya, Fransa, Japonya ve ABD'de yaşayan biriymiş. Yani bu satırların yazarının nezdinde, bir kişinin öngörülerinin kredibilitesi için -belki de önyargılı fakat yararlı- bir "artı puan" olan inter-cultural" özelliklere sahip biri.

Kraldan çok kralcılar kızacaktır bu öngörülere ama aceleye gerek yok, sadece 10 seneye kadar saç düşecek kel görünecek. Bakalım, kimin başından? Karar vermek için aceleye gerek yok! Sadece 10 yıl!

Diğr taraftan, aynı tarihlerde başka bri blogda da (Hobbes'un Leviathan'ına atıf yaparak) "ABD hükümeti ABD halkı ile olan sosyal sözleşmeyi bozdu mu?" diye soruyor. Benzer soruları kriz ilerledikçe ve maliyetini masumlara yıkılmaya çalışıldıkça daha fazla duyacağımız kesin gibi görünüyor.

5 Kasım 2009 Perşembe

Marc Faber İstanbul'daydı

Geçtiğimiz Pazartesi akşamı "adamım" Marc Faber Garanti Masters Özel Bankacılık daveti kapsamında İstanbul'da bir konferans verdi. Hemen her gün yazdıklarını, söylediklerini dikkatle takip etmeye çalıştığım tiplerden olan Marc FABER'i canlı dinlemek güzeldi.

Faber, bir kısmını daha önceden blogunda ve videolarında izlediğimiz şeyleri söyledi. Sunumu 57 sayfadan oluşuyordu ama yaklaşık bir buçuk saat konuşmasına rağmen bir kısmını atlamak zorunda kaldı. Ayrıca sunumdaki tabloların büyük kısmının 2009 Mayıs-Hazirana kadar olması, daha önce başka bir yer için hazırladığı sunumu 4-5 ay sonra İstanbulda da tekrar etti düşünmesine nedden oldu, benim gibi tiplerin!

Sunumuan ilişkin özetleri ve değerlendirmelerini daha sonra yzıcam inşallah!



2 Kasım 2009 Pazartesi

Büyük çöküş geliyor mu? "Erteleme, inkarın en öldürücü biçimidir"

Peak watch blogunda "büyük çöküş geliyor mu?" sorusunun cevaplandırılmaya çalışıldığı yazıya, C. Northcote Parkinson'a ait olduğu belirtilen "Delay is the deadliest form of denial" sözüyle başlanmış.

Biraz uzunca ama o yazıya dikkat çekmeden geçemedim.

Big Crash Coming?

Yazıda özetle; bugünlerde (FED'in dağıttığı paralar ve düşük hatta negatif faiz oranları sayesinde) dünyada tüm carry trade'lerin anasının yaşandığı, carry trade'çilerin dolar short, ROW varlıklarında long olmasının da bizatihi doların düşüşünü desteklediği, ama bunun sonsuza kadar sürdürülemeyeceği, çünkü doların değerinin sonsuza kadar düşmesinin mümkün olmadığı ve FED'in bir noktada faizleri artırmak zorunda kalacağı, doların düşüşünün durması ve yükselmeye başlaması halinde carry tradecilerin ROW'dan aldıkları varlıları satarak dolardaki short pozisyonları kapatmak zorunda kalacağı, bunun da tüm dünyada varlık fiyatlarını düşürerek büyük çöküşe neden olacağı belirtiliyor.

"Yok canım bu ihtimal gerçekleşmez" diyebilen aklıbaşında iktisatçı var mı? (sorudaki kısıta dikkat!).

Bugün dünya borsalarındaki durum aynen, Nasreddin Hoca'nın doğuran kazanı gibi! Kazan doğurduğunda herkes inanıyor (zarar eden hatta fiilen "batık" şirketlerin hisseleri hem de kriz ortamında yükselirken kimse şaşırmıyor) ama yarın bu balonu şişiren carry trade bittiğinde herkes pek şaşıracak!

Bugün "tüm balonlar birgün patlar" (aynen hiç bir uçağın sonsuza kadar havada kalamaması gibi) diyenler de, o gün pek şaşıracak olanların haline şaşacaklar!

* * *
Bu arada işin daha acı bir tarafı var. Onu da kendi web sitesinde Kaan Sarıaydın (geçenlerde kapatılan Morgan Stanley TR ofisinin kurucusu ve Bear Stearns ve Lehman'ın traderı- kurumların akıbetine ve tecrübeye bakar mısınız!) "Şeytanın avukatlığı" başlıklı yazısında güzel açıklamış. Kaan Sarıaydın yazısında özetle iki husus vurgulanıyor:

1- Bugünlerde dolar karşısında hemen bütün para birimleri değerleniyor. Bu durum o ülkelerin (özellikle Japonya gibi ihracatçıların) işine gelmez. Buna rağmen paralarının değerlenmesine (rekabet güçlerinin zayıflamasına) neden izin veriyorlar? Ulaştığı kanaat şu: ellerinde bol miktarda USD tahvil var. Bunları piyasaları sarsmadan nakde çevirmelerinin mümkün olmadığını biliyorlar. Onun yerine ithalat yaparak bu dolar rezervlerini mala çevirmeye çalışıyorlar. Tüm uluslararası varlıklar (henüz!) dolarla fiyatlandığı için, bu çevirme sürecinde de doların düşük olması işlerine geliyor. Böylece akıbetini tehlikeli gördükleri parayı mala çevirmeye çalışıyorlar.

2- İkinci perde olarak vurgulanan kısmı (daha veciz ifade edemeyeceğim için) aynen alıyorum:

"Önümüzde ki aylarda USD lehine çok hızlı gelişen sert bir hareket görürsek, bu hareket sırasında bazı büyük ellerde bulunan büyük pozisyonların piyasalara özellikle yatırım fonlarına dağıtıldığını izlersek şaşırmayalım. Sonrasında ise acınacak bir USD kuruna da hazırlıklı olalım. Bunları olacak diye yazmıyorum ama dedik ya şeytanın avukatlığını yapıyoruz, neden olmasın? Yani işin türkçesi şu: Neden USD/TL 1.85-2.00 aralığına gidip sonra 1-1.10 aralığına düşmesin? Olur mu olur."

Bu cümlelerdeki kanaati naçizane bu satıların yazarı da uzun zamandan beri "korku filmlerinde kötü adamın son hareketi" anolojisi ile vurgulamaya çalışıyor. Daha önce de blogun bi yerinde yazmıştım sanırım. Aynı konuyu benim ifade biçimim şöyleydi:

Hani "klasik" korku filmlerinin sonuna doğru tam da seyirci "kötü adam müstahakını buldu" diye sevinirken o kötü adam birden doğrulur ve son bir can havliyle son pisliğini yapar ve elindeki bıçağı iyi adamın sırtına saplar ya da elindeki tabancayı ateşleyip artık kötü adamın öldüğünü düşünen iyi adamı da yaralar ya, bizim doların da önünde o türden bir hareket var. Yani tam da herkesin "tamam artık doların işi bitti" diye düşüneceği noktaya kadar düşecek, carry trade'in son yolcularının da trene bindiğinden emin olunduktan sonra da dolar öyle bir yükseliş yapacak ki, herkes allak bulak olacak. O hareketten sonra doalrın değeri deniz seviyesine yakın yerlere kadar indiğinde, yeşil kağıt parçalarının son sahiplerinin kimler olduğuna en çok elinde dolar patlayan küçükler (ülke veya yatırımcı anlamında) şaşıracak!"

Türkiye'nin İran'la ticaretinde dolar kullanmama kararı uluslararası haber olmuş!

Geçtiğimiz haftalarda, Türkiye ile İran'ın kendi aralarındaki ticarette dolar yerine kendi para birimlerini kullanmayı kararlaştırdıkları haberini doların akıbeti açısından önemli bularak bloga almıştım.

Yabancılar da bu haberi önemli bulmuşlar ve bu konu Rus basınında: "Türkiye, İran ve Çin ile ticaretini kendi milli paralarıyla yapacak" başlığıyla, ABD basınında da "Türkiye İran ve Çin ile ticaretinde doları bırakacak" başlığıyla haber olmuş.

Doğrusu, TR'nin Rusya, İran ve Arap ülkeleri ile bu konuda görüştüğünü biliyorduk ama Çin ile ticarette bu konunun ne seviyede gündemde olduğunu bilmiyorduk. Çin ile ticarette Yuan-TL kullanımı konusunda önerinin TR'den değil, Çin tarafından gelmiş olması ihtimali de az değil. Zira Çin zaten ufak ufak (ABD dışındaki) ticaret partnerlarıyla dolar dışında paraların kullanımı konuusunda çabalıyor. TR de buna gecikmeden eklenirse her ikisi için de iyi olacaktır.

Bu vesileyle, geçen hafta okuduğum ama not düşemediğim benzer bir habere de değineyim.

Yeni Şafak'ta 30 Ekim'de çıkan habere göre eski dış ticaretten sorumlu bakan olan Kürşat Tüzmen, "üç deniz açılımı ile TL bölgesi" yapılacak demiş.

Doğrusu haberi okuyunca, vizyondan gurur duydum. Haber şöyleydi:

"AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Kürşad Tüzmen, Hazar Denizi, Karadeniz ve Akdeniz'in bulunduğu coğrafyada 'Türk Lirası Bölgesi' oluşturmak istediklerini belirterek, böylece bölgede yerel para birimleriyle ticaret yapılmasına imkan sağlamak istediklerini söyledi. Tüzmen, açıklamasını şöyle sürdürdü: " Nasıl mı? İran, Rusya, Suriye ve Irak'ta karşılıklı olarak yerli para birimlerimizi kullanalım. Bu durum, bizim daha önce yapmış olduğumuz komşu ve çevre ülkeler stratejisinin '3 Deniz Açılımı' idi. Hazar Denizi, Karadeniz ve Akdeniz etrafındaki ülkelerle yerli para birimiyle ticaret yapılması açılımıydı. Yani son dönemdeki moda deyimiyle açıklayayım; bu bir 'Türk Lirası Açılımı'dır.“ Tüzmen, söz konusu 3 deniz etrafında da 'Türk Lirası Bölgesi' oluşturmakta kararlı olduklarını ve bu yolda emin adımlarla ilerlemek istediklerini sözlerine ekledi. "



İfadedeki koyulaştırmalar benim. Türkiye'nin global finansal mimarinin gidişatını bu kadar erken görmesi sevindirici. Zira bugünden itibaren bu vizyona göre hareket edilirse mukadder "global finansal deprem"den Türkiye'nin göreceği zararın azaltılması mümkün olabilir. İnşallah, gecikmeden ve belirlenen yoldan sapmadan gerekenler yapılır. Türkiye'nin ekonomik geleceği için gerçekten ümit verici düşünceler bunlar.

CIT -nihayet!- gitmiş. CITI ne zaman?

Bu haftasonu CIT Group nihayet iflastan korunma (ABD'nin meşhur Chapter 11) başvurusunu yapmış. Bazılarınca kaçınılmaz görünen ve uzun zamandır beklenen bir gelişme nihayet gerçekleşmiş!

Aynı kişilerin beklediği başka gelişmeler de var. Mesela, CIT ile yegane farkı bir adet "I" harfinden ibaret olan bankaya sıra ne zaman gelecek?

Geçen sene Lehman giderken "Biz daha fazla yerliyiz. Biz gidersek yanımızda başkalarını da götürürüz" diyerek ABD hükümetinden "tamam koçum, arkandayız. Merak etme sen" sözüyle açık çek kapmayı başarmıştı. O günden beri de "batırılamayacak kadar büyük" gazıyla (aslında yaşayamayacak kadar dinozor oomasına rağmen) bitkisel hayatta gidiyor. Ama zararları da gittikçe "çuvala sığmayacak kadar" büyüyor. Bakalım ABD hükümeti bu dipsiz kuyuya para atmaktan ne zaman vazgeçip CIT'in kafiyedaşının da fişini çekecek?

CITI'nin sonu CIT gibi olmaz. CITI'nın arkasında ABD hükümeti var diyenler için, benim değil, başka birinin yazdığı şu yazıdaki rakamlara göz atmalarını önerebilirim.

30 Ekim 2009 Cuma

Gerçekleri doğru algılama engelleri: home bias, being politically correct...

Bu haftanın ilk üç günü İMKB'de ilgilisi için önemli bir konferans vardı.

ABD'nin SPK'sı SEC ile Türkiye'nin SEC'i SPK'nın ortaklaşa organize ettiği konferans, 26-28 Ekim 2009 tarihleri arasında İMKB Konferans salonunda yapıldı.

Konferansın bana göre en güzel oturumları, 2009 içinde patlayan en önemli "ponzivari" iflaslar olan Madoff ve Stanford örnek olaylarının denetim detaylarının anlatıldığı Rose Romero'nun 27 Ekim'deki oturumu ile Thomas Biolsi ve Bruce Karpati'nin konuşmacı olduğu oturumlardı. Çarşamba sabahı yapılan rating kuruluşlarının anlattıldığı oturum da öğreticiydi.

Bu yıl ikincisi yapılan bu konferansın geçen yıl yapılanında, o yıl (kriz batıkları henüz patlamadığı için!) henüz "taze" bir konu olan Enron olayı tartışılmıştı. kriz nedeniyle ortaya çıkan yeni batıklar nedeniyle enron hikayesi artık demode oldu!

2008 sonu ile 2009'da ortaya çıkan Stanford ve Madoff olayları dinlerken, aklıma şu soru geldi: geçen sene Enron'u konuşuyorduk ama daha sonra ortaya çıkan bu Ponzivari batıklar Enronu unutturdu. Acaba seneye bu konferans tekrarlanırsa (önümüzdeki bir yılda ortaya çıkacak!) hangi ponzivari olayları konuşuyor olacağız? Daha önemlisi, seneye konuşacağımız olaylar, Madoff'dan (52 milyar dolar) büyük mü olacak, yoksa Stanford'dan (8 milyar dolar) küçük mü?

Rose Romero'ya sordum bu soruyu ama kısaca "Allah bilir" diye cevapladı. Daha sonra Thomas Biolsi de üstüne alınarak cevaplamaya çalıştı, düzenleyici otoritelerin ellerinden geleni yaptığını, yine de sorun çıkabileceğini ama ortaya bi sorun çıkarsa bunun düzenleyici eksiklikten olmayacağını, 11 bin küsur hedge fondan tabi ki sorun çıkabileceğini ama fazla büyük olacağını düşünmediğini, geçen yılki satış dalgalarından ders alındığını, ABD hükümetinin de iş üstünde olduğunu ciddi soruna izin vermeyeceğini, sistemin sağlam olduğunu falan söyledi. Özetle, seneye daha ilginç olaylar çıkmaz, yine Madoff'u konuşuruz demeye getirdi. İnşallah, dedim ben de!

Benim de aklıma home bias ve politically correct kavramları geldi, bu sorunun cevabını dinlerken. Balık derya içre yaşar, ama deryayı bilmezmiş. Amerikalılarda çok bariz bu son dönemde bu, fazla içinde olmaktan dolayı büyük resmi görememe durumu. Belki de mezarlıktan geçerken ıslık çalmak gibidir, söyledikleri. Kötü düşünmeyeleim, kötü olmasın babında...

Konferans sırasında bi şey demedim ama bilahare cevap veren konuşmacıya şunu söyledim: Bir doktorun çok, çok iyi olması, yaşı 90'ın üzerinde olan ve yıllardan beri zaten kanser olan bir hastanın bir de domuz gribi veya HIV gibi bağışıklık sistemini çökerten yeni bir hastalığa yakalnamsı durumunda hayatta kalmasını sağlamaya yeter mi? Böyle bir manzarada doktora güvenmek aşırı iyimserlik olmaz mı? Çok iyi doktorların hastaları hiç ölmez mi? Ne kadar da güveniliyor şu ABD hükümetinin gücüne, hastanın ağırlığına bakılmadan...

Hala merak ediyorum. (1) Seneye inşallah sağ olursak, (2) SEC-SPK konferansının üçüncüsü yapılırsa ve (3) izleme imkanı bulursak, bakalım hangi yeni olayların masaya yatırıldığını göreceğiz? Heyecanlı bir bekleyiş değil mi?

24 Ekim 2009 Cumartesi

ABD'de batan banka sayısı 106 olmuş!

Biliyorsunuz ABD'nin TMSF'si FDIC'nin kriz başlayalı beri her hafta cuma akşamı yaptığı rutin bir iş var: çarkı daha fazla döndürmesi mümkün olmayan (şimdilik çoğu yerel) bankalardan o hafta el konulacak olanlara gidip el koymak! El koyma cuma akşamı yapılıyor ki, cumartesi pazar tatil günlerinde gidip devir işlemlerini rahatça yapabilsinler.

Bloga ilk başladığım haftalarda ben de her hafta kaç tane bankaya daha el konulduğunu takip edip onları yazardım. Sonra baktım, çok rutin bir iş, her hafta yazmaktan vazgeçtim!

Dün akşam el konanlarla birlikte ABD'd bu yıl içinde el konan bankaların sayısı 106'ya ulaşmış. Daha geçen hafta sayı 99 olduğunda, "haftaya dalya olsun yazayım" diye karar vermiştim! Sağolsun bu hafta 7 bankaya birden el koyarak yardımcı olmuş FDIC!

Eylül ayının ikinci yarısında da "1 Ekime kadar Fonun kasasındaki paranın biteceği, o nedenle bankalardan önümüzdeki üç yılın priminin peşin talep edildiği" yönünde bir haber vardı. O da enteresandı ama not alma imkanım yoktu. Enteresan değil mi, hayatta kalma mücadelesi veren banlardan, bir de müstakbel primlerin peşin tahsilatı için ilave nakit çıkışı istemek! Ayrıca o primi ödeyecek bankaların o tarihe kadar sağ kalıp kalamayacakları bile belli değilken! Düşünsenize, bir banka 2012'ye kadar primleri FDIC'ye peşin ödedi ama ardından 2009'da ya da 2010'da battı! İlave primler iade mi edilecek? Ama zaten battığına göre o primin yüzlerce katı maliyeti FDIC'ye fiilen yaratmış olacak! Eğlenceli konular değil mi?

Neyse, bu haftaya gelelim. Yahoo Finance'daki habere göre; yılbaşından beri kapatılan banka sayısı 106'ya ulaşmış ve henüz kapatılmayan diğer bi sürü bankanın durumu da sakatmış! Aaa, hayret! ne kadar yeni bir haber! Haberin devamında, "diğer bankalar da kötüyse neden el konmuyor o zaman?" sorusunun mazeretleri açıklanmış.

Düzenleyiciler batık bankalara yavaşça ve seçici olarak el koyuyorlarmış. Bunun bir nedeni mevduat sahiplerinde paniğe yol açmamak, ikinci nedeni de batık bankaları devralıp tasfiye edebilecek sağlam banka bulamadıkları içinmiş! Bu gerekçelerle yavaş olmak mantıklı görünüyor. Ama bu mantıklı olma durumu ancak, eğer ekonomide iyileşme erken olacaksa geçerli. Şayet ekonomik iyileşme çok uzun vadeye yayılacaksa, o zaman bu elkoymadaki yavaşlık maliyeti yükseltecektir.

FDIC'nin bir adamı bu yavaş olma mazeretini şöyle açıklamış:

The FDIC's first priority, spokesman Andrew Gray said, is to maintain public confidence in the banking system. "As evidenced by the stability of insured deposits throughout last year, this mission has been a success," he said.

He said public confidence isn't reason enough to delay a bank closing, because legally the decision to close rests with whoever chartered the bank -- a state or federal agency.

But more than a dozen experts, including current and former regulators, bankers and lawyers, say the FDIC's mission to maintain public confidence in the banking system contributes to the go-slow approach.

"The FDIC was set up to create confidence and prevent bank runs," says Mark Williams, a former bank examiner for the Federal Reserve. Being too aggressive about bank closings "can be counter to the mission."


Yani FDIC'nin görevi halkın bankacılık sistemine olan güveninin korumakmış. O nedenle yavaş gidiyorlarmış. (Aynen Greenspan'ın elini açık edip kolay arbitraj imkanı yaratan baby steps yaklaşımı gibi!) Batık olduğu malum olan bir bankanın kapatılmasını geciktirmek bu güvene fayda mı veriyor, yoksa tüm sistem hakkında şüphe yaratarak daha çok zarar mı veriyor, iyi düşünmek lazım. Daha Haziran ayında 416 bankayı "durumu sakat, nabzını yakından izliyoruz" diye ilan ettikten sonra ayda sadece 10-15 banka kapatarak diğerlerinin zararlarının büyümesini seyretmek işini iyi yapmak mı, karar veremedim.

ABD bankalarını yabancılara devretmek milliyetçi gerekçelerle henüz düşünülemiyor ama bu şekilde ızdırabı ve ekonomiye olan maliyeti artırmak yerine, Amerikan malına meraklı yabancıların (mesela Çinlilerin, Arapların) o bankaları devralmalarını kolaylaştırsalar daha mantıklı olmaz mı? Er geç ya o noktaya gelecekler, ya da toptan kapatıp kaotik küçülmeyi göze alacklar. Yoksa batıkların boyutu yakında FDIC'nin boyunu aşacaktır.



23 Ekim 2009 Cuma

M Faber: "5 yıl içinde ABD'nin vergi gelirlerinin %30-40'ı borç ödemelerine gidecek"

Marc FABER'in başlıktaki öngörüsünü okuyunca, aklıma Türkiye'nin 1990'lardaki durumu geldi. O dönemde bizim de vergi gelirlerinin yarısı borç transferine (çoğu dış borçlar nedeniyle yurtdışına) gidiyordu. Gerçi hala gidiyor ama en azından oran olarak o kadar yüksek değil.

Ayrıca TR ile ABD arasında bir fark var: TR o halde iken, yani içtiği ayranın parasını dıış borçla karşılayabilirken, "dünyanın lideri benim" demiyordu ve hacet gidermeye tahtırevanla gidemiyordu! En azından hicap duyuyordu düştüğü bu durumdan.

"In 5 Years 30-40% of US Tax Revenues Will Go To Servicing The Debt"

"Great Recession, gittikçe Depresyona benziyor!"

Şu yaşadıklarımıza sadece "resesyon" (teknik tanımıyla iki çeyrek üstüste negatif büyüme)diyenler çoğunlukta. Büyüklüğünü ifade etmek için mevcut manzaraya daha uygun olan depresyon (GSMH'nın >%10 daralması) kavramını seçmek yerine, resesyon kavramına "büyük" sıfatını eklemek tercih ediliyor, algı ve beklenti yönetiminin bir parçası olarak!

Bugün İngiltere'nin büyüme verisi açıklandı. İngiltere 2009 üçüncü çeyrekte de negatif büyümüş, yani -beklentilerin aksine- resesyondan yine çıkamamış! Altı çeyrek olmuş negatif büyüme! Birkaç çeyrek sonra ikna olacak bugün resesyon diyenler...

Bugün okuduğum bir yazı, "vaziyet gittikçe depresyona benziyor" demiş ve grafiklerle açıklamış durumu.

Sesi çok çıkanlar korosu "Resesyondan çıkıyoruz" demeye devam ederken "durum depresyona dönüyor" diyenlere yavaş yavaş alışmak lazım!


Peak Watch
More Like A Depression Every Day

Google'da en çok aranan konu: "doların çöküşü"!


Clusterstock'tabi habere göre, Google'de 2008 başından beri "doların çöküşü" konusunu arayanların sayısı iki kattanfazla artmış!

Aynı şekilde "altın al" başlığının aranma oranı da iki kat artmış!

Bundan nasıl sonuçlar çıkarılabilir?

1- Hani bi atasözü vardır, "bi şeyi 40 kere söylersen olur" diye, acaba doğru mu?

2- "Gokcegillere" kötü haber, her şeyi toz pembe gösterme çabaları yetmiyor sanırım!

3- Doların çöküşü ile altın almak arasında son aylarda bariz negatif korelasyon var!

4- "Tamam dibi bulduk, önümüz açık" ara gazı işe yaramış galiba, son aylarda azalma var!

İzlemede kalmakta yarar var sanırım!

TBTF değil, TDTR: çözmek için fazla karışık!

"Batırılamayacak kadar büyük" kavramı ve onun yeni versiyonları tartışılırken, bugün yeni bi kavramla daha karşılaştım: TDTR, "too difficult to resolve"!

ABD Senatosu Bankacılık Komitesinin eski baş iktisatçısı Robert Johnson imiş isim babası.




22 Ekim 2009 Perşembe

Gümüş future piyasası enteresan işaretler veriyor

Az önce okuduğum bi haber, daha önceki yoksa çöküş gümşten mi gelecek?" sorusunu hatırlattı.

Mevcut gümüş vadeli işlem kontratlarının seviyesi hakkında bazı entersan rakamlar verilen habere göre;

- bir traderın alabileceği max. short pozisyonun maktu limiti 6.000 olmasına rağmen birileri 19.000e varan short pozisyon açabilmiş!

- Dünyanın yıllık üretiminin yaklaşık üçte biri anlamına gelen 191 milyon ons gümüş, sadece iki banka tarafından açıpa satılmş durumdaymış! Bu pozisyonların kapatılamaması ya da cornera alınması durumunda yazılacak zarar ne kadar olabilir?

- short kontratlar 659 milyon onsa yükselmiş. Geçen yıl dünyanın toplam üretimi 670 milyon onsmuş! (Yakında dünya üretimini de geçecektir!)

- Ticari short pozisyonlar toplamı 458 milyon ons, yani COMEX'deki tüm short pozisyonların %82.4'üymüş. Yani dünyadaki herkesin ticari olarak gümüş işlemi ve dolayısıyla hedge ihtiyacı mı var? Yazıda, "e artık bu da manipülasyon değilse, manipülasyon nedir? diye soruyor!

- sadece bir ayda 8.500 kontrat short artmış ve gümüş fiyatı 16 dolardan 17.63 dolara çıkarken 42 milyon ons açıpğa satılmış. Fiyatları bu miktar açığa satış da düşürememiş!

Yazıda başka bilgiler de var. Bu yazıyı okuduktan sonra ben Ponzi'ye o kadar yüklenmenin haksız olduğunu ciddi ciddi düşünmeye başladım. Ortalık Ponzi dolmuş! Zavallı Ponzi amcam sadece gerçekten ticaretini yapmadığı posta cevap kuponlarını sanki alıp satmış da arbitraj karı elde etmiş gibi birilerine kar dağıtmış. N'olmış yani, çok bi şey mi yapmış?








21 Ekim 2009 Çarşamba

"Hepimiz Gokceyiz!"

Bir fıkra vardı, Dink cinayetinden sonra "Bulent ablamız" korumaya alınmış diye.
Malum milletimiz Akdenizlidir, kolay gaza gelir. O meşum cinayetten sonra "hepimiz ermeniyiz" sloganları atılmıştı. Allah korusun, "Bulent ablamıza" bi şey olursa nasıl slogan atılır?

Bugünlerdeki piyasalara bakınca başlıktaki ifadeyi ona nazire olarak attım.

İktisat biliminin beklenti yönetiminden ibaret olduğunu, herşeyin çözümünün beklentiler olduğunu, sadece ve sadece beklentiler yönetilerek işlerin iyileştirilebileceğine, "herşey iyi olacak" denilirse her şeyin iyi olacağını, kötü şeylerin bütün sorumlusunun "kötü olacak" diyen "munafık"lar olduğunu düşünen, buna samimi olarak inanan ve bunu kendi hayatında ve eğer varsa köşelerinde defalarca çuvallasa da ısrarla sürdüren bazıları, olabilir.

Ama bu psikolojinin genele yayılması, duvara doğru 100 km hızla giden frensiz bir otobüste herkesin polyannacılık oynaması, sonuçta herkesin birden zarar görmesinden başka bir sonuç verir mi?

Bugünlerde aklıselim bazılarınca sık tekrarlanan bir laf var, köpek (reel ekonomi) kuyruğu (mali piyasaları) değil, kuyruk köpeği sallamaya başladı diye. Dikkat etmeklazım. Irrational exuberance sonsuza kadar sürebilir mi? Aşırı iyimserlik ciddi balonlara, algılama hatalarına, gerçeklerden kopmaya neden olur, sonunda da bir travmayla hayatın gerçekleriyle yüzleşilir.

Sadece iyi haberler görülür, kötü haberler gündeme getirilmeyip iyier abartılırsa, bir hisse 2 lira iken sat diyenler sadece 6 ay sonra 6 liraya gelince "al!" derse, piyasa duayeni kabul edilen manipülatörler "2 yıldır hisse almıyordum, ama şimdi piyasa uygun ben de almaya başladım" diye açıklama yaparsa ve kimse de o "duayen"in aldığı fiyatların sadece altı ay önce yarı yarıya düşük olduğunu, sadece altı ay önce fiyatlar o kadar ucuzken bu trendi göremeyip fiyatlar bu kadar kısa sürede bu kadar yükseldikten sonra şimdi iki katı fiyatlarla almaya kalkarsa ve alım öneren büyük yatırımcının "ne kadar da basiretli" olduğunu kimse düşünmeden sadece cümlede geçen "al" kelimesine kilitlenirse, nadiren dillendirilen kötü haberler verilirken hemen her seferinde bir "ama" eklenerek o kötü haberin nedeni olan faktörlerden biri vurgulanıp "o faktör olmasa aslında kötü sonucun da olmayacağı" ima edilip kötü haberlerin küçümsenmeye çalışıldığı bir ortamda, doğru-yanlış ayırımı yapılamayan bilgi bombardımanı altında "data-maniac" durumuna gelen ortalama vatandaşın belki de farklı davranması mümkün değil.

Korkarım kamu-medya destekli çok büyük bir piyasa manipülasyonu, reel ekonomideki W'nun müsebbibi olacak.

Bugün İMKB 51.300e, İMKB'30 da 64900'e yakın seviyelerden kapandı. Sanırım iki yıla yakın bir dönemin (yani kriz başladığından beri) en yüksek seviyeleri görmüş. Ortam o kadar mı güzel?

Daha ilginci, vadesine sadece 6 iş günü kalmış olan Ekim kontratı VOB'da 65250den kapandı! Yıllık faizlerin %8 civarında olduğu bir ortamda, sadece 9 gün için %0.6 arbitraj az değil! hele gün içinde b farkın 600-700 puanlara kadar yükseldiğini duyunca, irrational exuberance dedikleri işte bu demekten kendimi alamadım.

-------------------
Edit 22.10.09
Şu an (10:26) IMKB 30: 64315, VOB'da Ekim kontratı: 64875! Yani 8 gün için 560 puan fark!
Yani akşamki irrational exuberance, vadeye sadece 8 gün kalmış olmasına rağmen aynen devam! Yaşasın etkin piyasalar hipotezi! (Daha bilimsel olması için: look at the market efficiency hypothesis)


N. Ferguson: "ABD İmparatorluğu Çöküşte"

Tahlillerini genelde beğendiğim Harvard'ın Tarih profesörlerinden Niall FERGUSON Yahoo tech-ticker'daki şu videosunda, ABD imparatorluğunun çöküşte olduğunu ve bunu geri döndürme çaresinin de olmadığını söylemiş.

Videodaki şu ifadeler dikatimi çekti:

- Çöken bir imparatorluğun çaresi yok. Bunu Çin de görüyor. Çin'in gözünde ABD, [tarihteki diğer örnekleri gibi] basitçe, çökmekte olan bir imparatorluktan ibaret.

- Problem, ABD'nin haddinden fazla borçlu olmasıdır. Eğer siz finansal sisteminizi kurtarmak için 9 trilyon borçlanmak zorunda kalıyorsanız ve şimdiden borç senetlerinizin yarısı yabancıların elindeyse, bu "yükselen bir imparatorluğun" yapacağı bir iş midir? [Güzel bir soru!]

  • [kişisel tercüme: gelecekte kazanacağını varsaydığı paraları önceden harcadı. Ama ya onları kazanamazsa: bkz. ABD]

- Bugünkü ABD, 17. yüzyıldaki İspanyol İmparatorluğu ve 20. yüzyılın başındaki İngiliz İmparatorluğuna benziyor. [Anlamayana not: yapılan benzetmedeki her ikiimparatorluk da "bir zamanlar kartaldı" ama hemen ardından battı!]

- Ekonomik değişim, = politik değişimdir.

  • Bizim kraldan çok kralcıların anlayamadığı en önemli nokta bu. Politik değişim daha yavaş olur. Ama ekonomik değişime (fakirleşmeye) rağmen politik güç değişmeden kalamaz, ekonomik güç zayıflarken politik güç korunamaz! Osmanlı'nın son yüzyılının iktisadi tarihine birazcık gözatanlar bunu gayet iyi görebilirler. Osmanlı battığı güne kadar önemli bir siyasi güçtü, nitekim o nedenle bazıları Osmanlı devletine olan saygısını, güvenini asla kaybetmedi. Ama ekonomik gücü yoktu ve sonunda politik gücünü de kaybetti. Son dönemindeki büyük kavgaların hemen hepsi, ekonomik gücü olmamasına rağmen sahip olduğu politik gücü elinden alma çabaları kaynaklıdır. Bugünlerde yavaş da olsa ABD'nin yaşadığı bundan ibarettir! Bugün henüz herkes farkında olmasa da ABD'nin ekonomik gücü ile politik gücü mütekabil değildir ve sonuç politik gücünün de azalması ile çözülecektir!

- Çin ekonomisi 2030'a kadar ABD ekonomisini geçecek.

  • Kişisel ek: eğer ABD'nin krize yaklaşımı bugünkü kafayla giderse, (çöken ekonomiye rağmen DOW'u 10.000in üzerine atarak ateşin üzerine körükle giderse) süreç 20 yıl da almayacak gibi görünüyor.

- Çin deniz kuvvetlerini güçlendirmek için ciddi çaba içinde.

- Çin deniz kuvvetlerinin ABD kadar güçlü olması şart değil, stratejik olarak tehdit oluşturabilecek ve ABD ordusuiçin "problem oluşturabilecek" seviyede olması yeterli!

- Bugünkü Çin-ABD ilişkisi, 1900'lerin başındaki İngiltere-Almanya ilişkisine benziyor.

- 1900'lerin başında da İngiltere'nin politika yapıcıları (Churchill dahil) Almanya'yı küçümsemişlerdi.

  • tercümesi: bugün de ABD [ve dünya genelindeki paradgma mahkumu kraldan çok kralcılar] Çin'i küçümsüyor, ama onlar da yanılacak!

Bu videoda anlatılanlara rağmen, "dolar rezerv para olmaya devam edecek" diyecek var mı acaba?

"Dolar hegemonyasasının bitiş tarihini not düşebilirsiniz"

Telegraph'da yaklaşık iki hafta önce yayınlanan haberi ben yeni gördüm.

"Çin'in geçen ay aldığı yabancılara satılacak devlet tahvillerini Yuan üzerinden ihraç etme kararını, "doların hegemonyasının bitiş tarihi" olarak not düşebilirsiniz" diyor.

Yazıda ayrıca, doların ardından tek bir rezerv para biriminin değil, (1920'lerde olduğu gibi) 4-5 tane bölgesel rezerv para biriminin (Yuan, Rupi, Euro, Real ve Doların) birlikte işlem göreceğini, doların bu paralar arasında birinci olsa da sadece bunlardan biri olacağını ancak onlardan üstün olmayacağını söylüyor.

Mundell'in Türkiye'deki konferansında sarfettiği,

"para tarihine bakıldığında büyük devrimlerin (revolution) değil zaman içinde
küçük/yavaş iyileştirmelerin (evolution) olduğu görülür"

sözü hatırlandığında, dolardan tek Para'ya geçişin malesef kısa yoldan olamayacağı, bir süre de çoklu bölgesel rezerv para birimleri ile zaman (ve efficiency) kaybından sonra çoklu rezervlerin de maliyetinin yüksekliğinin idrakiyle Tek Para gündeme gelebilecektir.

China calls time on dollar hegemony
You can date the end of dollar hegemony from China's decision last month to sell its first batch of sovereign bonds in Chinese yuan to foreigners.


"Hedge fund domino taşları düşmeye başlayabilir"

Galleon Management unvanlı bir hedge fund'ın geçtiğimiz günlerde insider trading suçlamasına maruz kalması ve yaklaşık 3.7 milyar dolar batırması üzerine yapılan bir yorumda, hedge fund piyasası için "domino taşı" benzetmesi yapılarak, yakında tüm hedge fund sektörünün çuvallayabileceği hatırlatılıyor. Aslında buna "çuvallayabileceği" gibi bir olasılık (olabilir de olmayabilir de) değil, mukadder çöküşün artık oldukça yaklaştığı demek daha doğru olacaktır!

Zavallı Kalyon'cular, 1-2 ay daha idare edemediler! Hem kendileri 2009 için çuvallar dolusu bonustan oldular, hem de kendi müşterileri yüzünden piyasaya gelen satış talebi nedeniyle umutsuzca aynı numarayı çevirmeye çalışan diğer hedge fundcı arkadaşlarının tezgahını tehlikeye attılar! (ifadeye dikkat. İddiam şu: Yaptığı numaralar bakımından Kalyoncular yalnız değil. Önümüzdeki dönemde bir sürü HF için benzer haberler duyacağız. Bugün 21.10.2009, Demirbank olsaydı, "iyi günler" dilerdi!)

Her ne kadar bu yıl sonuna kadar (portföy yöneticilerinin 2009 bonuslarını garantiye almak için ite kaka geciktirileceği anlaşılsa da,) kanaatimce, önümüzeki yıl için ciddiyetle dikkate alınması gereken bir uyarı! Zira mızrak çuvala sığmaz demiş atalarımız!

Brezilya'dan tek taraflı Tobin Tax

Dün, Brezilya'nın ülkeye girecek spekülatif yabancı sermayeyi sınırlamak amacıyla %2 oranında vergi koyduğuna ilişkin şaşırtıcı bir haber duyuldu. Bu radikal kararın FT dışında yabancı basında fazla dikkate alınmamış olması da aynı derecede şaşırtıcıydı. Belki jeton düştükçe ileride daha fazla tartışılır!

Son yıllarda imrendiren ekonomi politikaları izleyen Brezilya, bir kez daha hayran bıraktı bu kararıyla. Daha bir kaç sene öncesine kadar olsa, "aman memleket batar, sakın ha!" denilecek bir uygulamayı Brezilya pat diye başlattı ve hiç de yer yerinden oynamadı.

Darısı, gölgesinden korkan, yabancıların kendi işine yarayan politikaları empoze çabalarını bilimsel tavır ve evrensel doğru sanan, paradigmanın dışında düşünme imkanı olamayan diğer ülkelerin ekonomi yöneticilerine!



20 Ekim 2009 Salı

SUCRE: Latin Amerika Ülkelerinin Yeni Ortak Para Birimi



Geçtiğimiz haftasonu medyada, Latin Amerika ülkelerinin Bolivya'daki zirvesinden dolara karşı ortrak para birimi oluşturma kararı çıktığı haberleri vardı. (örnekler: bir, iki, üç , dört, beş, ...)

Habere göre;


"Bolivya’da yapılan Amerika için Bolivar İttifakı Örgütü (ALBA) zirvesinde
alınan kararla, solcu hükümetler tarafından yönetilen Venezuela, Ekvador,
Bolivya, Dominik Cumhuriyeti, ve Nikaragua gibi Latin Amerika ve Karayip
ülkelerinin üye olduğu örgüt içindeki ticaret ortak para birimi ‘Sucre‘ ile
yapılacak."

Adının "Sucre" olacağı ve 2010 içinde yürürlüğe konulacağı belirtilen yeni ortak para birimi kendi aralarındaki ticarette kullanılacakmış. Eğer Latin Amerikalılar bu kadar kısa sürede bu işi becerirlerse yıllarıdır havanda su döven Araplara fark atacaklar ve büyük bir takdiri hakedeceklerdir.

Basında Ekim 2009 ortasında gündeme gelse de, meğer Sucre adı ve kurulma kararı geçen hafta değil, Nisan ayında yapılan ALBA toplantısında kararlaştırılmış.




Keza "Sucre'yi ilk duyduğumda ortak paranın adının "şeker"den geldiğini düşünmüştüm ama meğer Latin Amerika'nın bağımsızlığında önemli payı bulunan Antonio José de Sucre'den alıyormuş adını. Anlamlı!

Hayırlı olsun!

15 Ekim 2009 Perşembe

Putin: "Rusya Çin ile enerji ticaretinde doları devreden çıkarmaya hazır"

Az önce okuduğum bir haber, beklenen değişimlerin ne kadar hızlı geliştiğini gösterir nitelikte:

Russia ready to abandon dollar in oil, gas trade with China

Geçen hafta çıkan, "Araplar petrol ticareti için dolar dışında alternatif arıyorlar" türünden haberlerin üzerine cuk oturmuyor mu?

Bakan Çağlayan: "Kendi paramızla ticaret yapalım"

Üç günden beri Kahire, Mısır'da devam eden "Uluslararası İşadamları Forumu"nda konuşan Dış ticaretten sorumlu Bakan Zafer Çağlayan, "İslam ülkeleri olarak ticareti kendi milli paralarımızla yapalım" demiş.

Geçen hafta da bi yerlerde İran ile Türkiye'nin ticareti kendi paralarıyla yapmak için görüştükleri haberini okumuştum ama not düşememiştim. Google'da şöyle bi arayınca, o haberlerin yeni olmadığını, 2009 Nisan ayında ve hatta 2008 Mayıs ayında da Riyal ve TL ile ticaret haberlerinin geçtiğini farkettim. Anlaşılan İran bu konuda eskiden beri istekli. (Şaşırtıcı değil. ABD'nin düşnmanlığını çekmesinin önemli nedenlerinden biri de işlemlerin Euro üzerinden yapılacağı bir Petrol Borsası kurma girişimi değil miydi? Önceleri Kaddafi de petrolü euroile satmayı düşündü ama sonra "vazgeçtim, Dolar ile satıcam" deyince uslu çocuk oluverdi ve terörist ülkeleri listesinden bile çıkarıldı!)

Onun öncesinde de TR ile Rusya ile t,icarette kendi paralarının kullanımı için görüşmeler yapıldığı, hatta oldukça ileri aşamalara gelindiği biliniyor. Hatta bizim bazı bankalar efektif Ruble işlemleri yapmaya başladılar.

Rusya'yla ticaretin TL-Ruble, İranla ticaretin TL-Riyal ile yapılması gündemde iken, bu defa çok daha fazla sayıda ülkeye, tüm islam ülkelerine birden bu çağrının yapılmasını "doların tabutuna çakılan bir çivi daha" diye tanılmalamaktan daha uygun bir ifade var mı? Çağrıyı yapanın Türk bakan olması da kişisel olarak şaşırtıcı ve sevindirici.

Teşekkürler Kutlay, bu haberi görmemiştim.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Soros on "Irrational Exuberance"

Bugün okuduğum bir blog sayfasındaki haberde mealen; "Soros ABD'nin krizden çıkışı yavaş olacak diyor ama kendisi hala hisse almaya devam ediyor" diye eleştirilmişti.

Geçen hafta Istanbul'daki IMF-DB toplantılarına katılan Soros, bir konuşması sırasında aslında bu sorunun cevabını vermişti.

IMF-DB seminerleri kapsamında 5 Ekim 2009 sabahı (09:00-10:30, Anadolu Auditorium) yapılan Future of the Global Financial System başlıklı oturumda konuşan Soros, yukarıdaki haberde bir çelişki olarak gündeme getirilen tavrının gerekçesini, Greenspan'ın adını da vererek "Irrational Exuberance" kavramı ile açıklamıştır. (Sözkonusu oturumun videosu şuradan izlenebilir.)

Soros;

"Ortada irrasyonel bir çılgınlık varsa, ben satmam. Irrasyonel olmasına rağmen, fiyatların artacağını gördüğüm için, (kaçınılmaz düşüş başlamadan önce satma ümidiyle!) alım yaparım"

şeklinde bir açıklama getirmişti.

En baştaki haber, bu detayı hatırlattı!


Max Keiser: Doların, orta sınıfın ve tüm ekonominin çöküşü



Daha önce Wall Street'te brokerlık yapan, bugünlerde ise toz pemvbe tablo çizmeye çalışan "resmi" açıklamalara zıt uç yorumlarda bulunan kişilerden biri olan Max Keiser'in, Arap ülkelerinin petrolü dolar dışında başka birimler üzerinden satma görüşmeleri hakkında geçen hafta ortaya çıkan haber üzerine yaptığı açıklamaları içeren bu beş dakikalık video şok düşündürüsü.

Bugünlerde yaşadığımız şu yalancı bahar ortamında dikkate almak zor ama yalancı bahar sonrasını düşünenler için fikir verici.




GCC ülkeleri ortak para biriminin adı için anket düzenliyormuş

Körfez İşbirliği Teşjkilatı (GCC) ülkelerinin yaratmayı planladığı ortak para biriminin adının El-Haliç (the Gulf, Körzfez) olarak kararlaştırıldığı söyleniyordu ama geçen hafta bir bölge yaatesinde yer alan habere göre nihai isim henüz kararlaştırılmamış ve isim seçimi için anket düzenleniyormuş. Bir sürü alternatif isim önerilmiş ama herkesin bildiği Dinar veya Riyal daha fazla tercih ediliyormuş. Dinarın tercih edilmesi daha muhtemelmiş.

İsmi her ne olursa olsun bir an önce yürürlüğe girmesi her şeyden daha önemli bu yeni ortak para birimi için. Ama ortam MBnın yer alacağı şehir gibi bir konudan sonra, şimdi de isim gibi en basit konuda bile bu kadar uzun zaman harcayanlarla kolay olmayacağı da belli! Ama da mukadderat kaçınılmaz görünüyor!



7 Ekim 2009 Çarşamba

Depresyon < (küçüktür) resesyon mu?

Dün IMF_DB toplantıları kapsamında verilen bir seminerde, IMF mensubu bir konuşmacıya az daha şu soruyu soracaktım:

"size göre depresyon mu daha ağır bir iktisadi hastlıktır, yoksa resesyon mu?"

Vermesi beklenen cevap (20 nci yüzyıl paradigmasıyla iktisat eğitimi almış herkes gibi) "tabi ki depresyon" şeklindeydi. Bunun üzerine ikinci soru şu olacaktı:

"Peki mevcut durum mu daha ağır bir iktisadi kriz, yoksa 1929 mu?"
(ki bunun cevabını konuşması içinde halihazırda kendisi "tabi ki bugünkü" şeklinde vermişti.)

Bunun üzerine, "madem bugünkü daha ağır bir kriz diyorsunuz, be güzel abicim neden sunumunun başlığını "Great Recession..." şeklinde koydun?" şeklinde devam edecekti. "Eğer 1929 Great Depression ise şimdikinin tanımı Great-er Depression olması gerekmez mi?"

Anlamıyorum, kriz jargonundaki bu tutarsızlıkları. Gerçi gittikçe daha çok kişi "1929'dan beter" benzetmesini yapıyor ama krizin adı hala "resesyon"!

Belki buna da şükretmek lazım. Geçen sene kriz patladığında ilk günlerde "son 50 yılın en büyük krizi" deniyordu, sonraları "İkinci Dünya savaşından beri en büyük kriz" denmeye başlandı. Ardından yavaş yavaş "1929'dan beri en büyük kriz" diyenler arttı. Arada "son yüzyılın en büyük krizi" diyenler de çıkıyor. Eminim ki yeni şoklar yaşandıkça "tarihin en büyük krizi" diyenler artacaktır, zira o tipler için tarih, kendileriyle başladığı için doğrudur.

"Tarihin en büyük krizi" tanımlaması gerçek anlamda da doğru olabilir. Tarihte Osmanlı İmparatorluğu, hatta Roma İmparatorluğu bile battı. Şüphesiz o batış süreçleri de bugünkünden daha az dramatik değildi, zira batanlar 600 yıllık ve bin yıllık imparatorluklardı. Amerikan İmparatorluğu ne kadar geriye giderseniz gidin, sadece yüzyıllık bir hegemonyadır. Ancak önceki imparatorluk batışlarına ilişkin günümüze ulaşan bilgi fazla olmadığı için, bugünkü geçiş dönemi için "bilinen tarihin en büyük krizi" ifadesi yanlış olmayacaktır. Aynen "tarihin en düşük faiz oranı" ifadesi gibi!

Bu arada, "ABD de batacaktır" mealinde yazdığım için alınganlık yapmayı düşünen kraldan çok kralcılara şunu da okumalarını öneririm:

World Bank President: U.S. Economic Power Is Declining

Özetle, ben demiyorum, Dünya Bankası başkanı diyor, ABD'nin ekonomik gücü zayıflıyor diye...

Bu arada aklıma geldi, geçtiğimiz haftasonu 2016 Yaz Olimpiyatlarını yapacak ülke belirlendi. ABD'nin aday olduğu bir uluslararsı organizasyonda, Obama'nın bütün işini gücünü bırakıp ABD'nin adaylığını desteklemek için açıklamanın yapılacağı Avrupa ülkesine gidip gövde gösterisi ile açıkça destek vermesine rağmen, ipi göğüsleyen Brezilya oldu. ABD'nin (yani köyün ağasının) talip olmasına rağmen seçimi dünkü "maraba"ya kaybetmesi bir tarafa, dört aday arasında ilk elenen oldu! Kazanan Brezilya'nın devlet başkanı Lula'nın ağlayarak yaptığı açıklama anlamlı: "Brezilya artık ikinci sınıf bir ülke değil, birinci sınıf bir ülkedir" demiş.

Bundan sonra dünya üzerindeki ülkelerin güç ve sınıf sıralamalarını yeniden düşünme gerektiğini gösteren örneklerden biri daha işte. Aynen IMF-DB toplantılarının tarihte ilk kez İstanbulda iki defa yapılması gibi. Yakında "2 yıl DC, 1 yıl yurtdışı" uygulaması da değişirse şaşırmamak lazım. Ya da UEFA kupasının kaldırılıp bu yıldan itibaren farklı bir sistemin kurulması gibi. Çünkü AB-ABD ekibinin şimdiye kadar kendilerine yontar şekilde kurdukları sisteme diğerleri sızmaya, onları kendi sistemleriçinde geçmeye başladı.

Açıkça anlaşılması gereken şu: ikinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ABD-Avrupa merkezli hegemonik sistem çatırdıyor. Bazılarının muhayyilelerine sığmasa veya işine gelmese de...
-----------------------
Edit 09.10.09

Resesyon mu depresyon mu tartışmasında dün yazdıklarıma destek veren ve Krugman'a atıf yapan aşağıdaki makaleyi okudum bugün:

"‘It’s Not the Great Depression — It’s Worse’"

Yani, "bu büyük depresyon değil, daha beter" diyor.

WP: Doların düşüşü yeni rezerv arayışlarını gündeme getiriyor

Washington Post'ta bugün çıkan bir haber öyle diyor. Doların dünya üzerindeki 60 yıllık hakimiyetinin tehlikede olduğunu, kriz endeniyle FED'in dolar saçmasının değerine ilişkin endişeleri artırdığını vurguluyor.

haberde ayrıca, dünyanın geri kalanının doların etkisinin azalmasını istediğini ama bunun hızlı ve radikal bi şekilde olmasının kimsenin işine gelmediğini söylüyor. Nitekim haberde Cornell'den Eswar Prasad'ın önümüzdeki 2-3 yılda doların değişmesini beklemediğini söylemiş. Ama ya 4 yıl sonra? dört yıl uzun vade midir dünyanın reserv para birimi için?


İşte bu cümle önemli. Şu an yapılan sadece dönüşümün yavaş, züccaciyeci dükkanındaki fil gibi davranmadan gerçekleştirilmeye çalışılması. Ama büyük resmi görmeyenler bu durumu, "dolara bi şey olmaz abicim. Bak hala taş gibi ayakta" diye yorumluyorlar. Oysa bugün olmaması, yarın da olmayacağının gerekçesi olamaz. Aynen bugün sağ olan bir hastanın bu durumunun, yarın da yaşayacağının garantsi olamayacağı gibi! Benim anlatmaya çalıştığım dabu.

"Körfez ülkeleri doları bırakacak"

Yukarıdaki başlık, TRT'nin web sitesinde dün geçen bir haberden. Haberin önemli kısmı şöyle:


"Petrol ihraç eden Körfez ülkelerinin, Rusya, Çin, Japonya ve Fransa ile Amerikan dolarının bırakılması yönünde görüşmeler yaptıkları öne sürüldü.

İngiliz İndependent gazetesi, söz konusu ülkelerin, petrol alışverişinde Amerikan dolarının yerine, Yen, Yuan, Avro veya altından oluşan bir başka para birimi üzerinde durduklarını iddia etti.

Habere göre, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Katar'ın petrol ihracında Amerikan dolarını bırakma süreci 9 yılı bulabilecek."


TRT bu haberi Independent'ten aldığını belirtmiş. Haberin Independent'deki orijinali şurada.

Haber aslında taze değil. GCC ülkeleri kendi paralarını yaratmak için yıllardır çalışıyorlar. Şimdiye kadarki manzara, kendi paralarını sadece dolar peginden kurtulmak için yaratacaklar ama petrolü dolarla satmaya devam edeceklermiş gibiydi.

Bu sefer anlaşılan, ya kendi paralarının bileşimini netleştirmeye çalışıyorlar, ya da kendi paralarının hayata geçişine kadar bile beklemeden petrol satışında dolardan kurtulmak için acil alternatif arayışı içindeler. Bu hikaye gerçekleştiğinde, doların tabutundaki en büyük çivilerden biri olacaktır.

Nitekim dünkü bu haberden sonra hemen "yok öyle şey, doları bırakmayız" mealinde "yerseniz" niteliğinde açıklamalar geldi gecikmeden. Yerseniz!

Diğer taraftan "dolara bişey olmaz abicim" diyenlerin hoşuna gidecek, "dolar henüz ölmedi" diyen de var. Dolar henüz ölmedi diyenlere cevabımız da şu: Evet, henüz kaydıyla haklısınız. Ama ömrü de fazla kalmadı!

6 Ekim 2009 Salı

Çin, doların yerine kendi parasının rezerv olacağını düşünüyor!

Geçen hafta seyahatteydim, Blogdan uzak kaldım. Güncelleme yapılmamasına rağmen ısrarla siteye girmeye devam eden "yoğun" okuyucu ilgisine teşekkür! Ama bomba gibi bi haberle dönüyorum! Başlıktaki bilgi sadece burada, bizim medyada başka yerde bulamazsınız!

Başlıktaki kanaat, İstanbul'daki IMF-DB toplantıları kapsamında dün bir seminerde (Implications of Regulatory Changes for Developing Countries, 05.10.2009, 4:15 p.m. - 5:45 p.m. Topkapı A Salonu) konuşmacı olan Çin BDDK'sı Başkanı Mingkang LIU'ya bu satırların yazarı tarafından sorulan aynen "what about the future of the reserve currency" şeklindeki soruya Mr. LIU'nun verdiği cevaptan kaynaklanmaktadır. Zira soru;

* dolar devam edebilecek mi?
* yerine başka bir şey geçecekse o ne olabilir?
- başka bir veya birkaç milli para mı,
- IMF'nin SDR'ı mı,
- yoksa uluslarüstü bir tek para mı?
türünden alt soruların cevaplanmasını ima etmesine rağmen, Mr. LIU bu soruya doğrudan şu şekilde cevap vermeyi tercih etti:

"şimdilik Renminbinin rezerv para olması sözkonusu değil. Parası rezerv olan
ülkenin sorumlu davranması gerekir"

Bu cevabı ben şöyle tercüme ettim:

1- Şimdilik Renminbi'nin rezerv olması sözkonusu değil, (zira henüz konvertibl bile değil!) Ama uzun vadede tercihimiz Renminbi'nin rezerv olması. Yani şimdi ortam müsait değil ama yarın ABD dolar için direnirse ya da başkası kendi parasını önerirse Çin kabul etmeyecek Renminbiyi önerecek.

2- Parası rezerv olan ülkenin sorumlu davranması lazım. ABD bu sorumlşulşuğunu yerine getirmiyor! Ama ne ABD ne de biz bu kriz ortamında sorumlu davranacak halde değiliz, kendi menfaatlerimiz ön planda! Ayrıca bi sonraki rezerv para birimi de yine bir ülkenin milli para birimi olacak. (Yani TDP konusu henüz onların vizyonunda değil. Bu kısım üzücü!)

Çin'in mali sisteminin en başındaki bi kaç kişiden birinin görüşleri böyle. Bence önemli ipuçlarıiçeriyor. Bakalım gelişmeler nasıl olacak, izleyeceğiz!




25 Eylül 2009 Cuma

Kriz bitti mi? Dow-Altın oranı bitmedi diyor!

Kaynak: Minyanville

Bugünlerde kriz bitti demek moda. Yukarıdaki grafikte özetlenen DOW-GOLD RATIO kriz bitmedi diyor! Analiz şurada.

...FLASYON check list

Kaynak: Mish's

Yukarıdaki grafik, enflasyon mu deflasyon mu? tartışmalarına ilişkin aşağıdaki bir alttaki yazıda bahsettiğim linkte yer almasına rağmen, önemine binaen ayrıca belirteyim dedim. Güzel bi özet değil mi? Bütün potansiyel iktisadi hastalıkların semptomları bir tabloda toplanmış. Bu tabloya bakarak mevcut ve potansiyel iktisadi hastalıkların teşhisi konulabilir.

Bu vesileyle ben yine STAG-flasyon konusunu hatırlatmak isterim. Şu an itibarıyla DEF-lasyonun bütün göstergeleri mevcut görünüyor. Ancak tablodan da görüldüğü üzere, şu an DEF'den sonra en çok semptomu bulunan hastalık STAG!

EN-flasyon için 11 gösterge ters iken HIPER-enflasyon için 5 gösterge ters. Buna karşılık STAG-flasyon için sadece 4 gösterge ters durumda ve bunların da zaman içinde değişmesi sözkonusu.

* Örneğin ABD DIBS'lerinin getirisi (STAG göstergelerinden 1. uyumsuzluk) - şimdilik-düşük olmamakla birlikte, önümüzdeki dönemde düşmesi kaçınılmaz görünüyor.

* Keza emtia fiyatları (2.) ve tüketici fiyatları (3.) da şimdilik düşük olsa da yakın zamanda onların da (maliyet temelli olarak) artması şaşırtıcı olmayacaktır,

* Geriye sadece doların yükselmesi kalıyor (4.). Onun da korku filmlerindeki kötü adamın ölmeden önceki son hareketi gibi, yıkılmadan önce son kez doğrulup son bir pisliğini yapmasını zaten bekliyoruz!

Bu saydıklarm dışında mevcut yedi gösterge ise STAG-flasyonu destekliyor! HIPER-enflasyonu destekleyen gösterge ise sadece dört.

Özetle, Enflasyon mu deflasyon mu? tartışmaları arasında, önümüzdeki döneme ilişkin beklentimizin hala STAG-flasyon olduğunu bi kez daha vurgulamak isterim.







Enflasyon mu Deflasyon mu?

Kaynak: Mish's

Gidişatın enflasyon mu deflasyon mu olduğuna ilişkin kaliteli bi tartışmanın detayları için şuradaki blog sayfasına bakılabilir.


Bahsettiğim blogdan aldığım yukarıdaki grafikte son duruma ilişkin yorum size de korkutucu gelmedi mi? çizginin o kadar dik bir şekilde yükselmesinin dramatik sonuçlar doğurmadan hizaya gelmesi mümkün olabilir mi?




Skidelsky'nin Keynes kitabı hakkında P Krugman'ın değerlendirmesi

Mevcut krizi anlamakta zorlanan kolaycı klasiklerin üzerinde yeniden çalışması gereken Keynes hakkında güzel bir kitap yayınlandı geçenlerde. "Keynes: The Return of the Master" Yazarı, daha önce Keynes'in ayrıntılı biyografisini yayımlamış olan Robert Skidelsky.

Skidelsky'i bu yıl Haziran ayında Türkiye'ye gelmişti ve onun bir konferansını dinledikten sonra daha yakından takip etmeye karar vermiştim. Bu blogda Skildesky adına birkaç kez yer verilmiştir. İlki şurada.

Neyse, Skildelky'nin yeni çıkan kitabı hakkında P. Krugman Guardian'a bir değerlendirme yazmış. Krizi hakim medyadaki televole iktisatçılarının tekrarladıklarından farklı şekilde algılama ihtiyacı hissedenlere naçizane tavsiye olunur. Tabi ki yıkama-yağlama yazısı değil,
zaten P. Krugman da öylesini beceremez sanırım!

Bu vesileyle şunu da ekleyeyim: Bretton Woods (BW) görüşmeleri sırasında Keynes tek para fikrini önermiş, hatta adını da "Bancor" olarak koymuştu. Ama o sırada ABD'nin sesi daha gür çıktı ve dolara bağlı sistem kurularak bugünkü krize kadar gelindi. Keynes ise o günlerde bahsettiği sistemin idealliğine ve kalıcılığına (ve aklın yolu birdir atasözüne) rağmen BW görüşmelerinde katılımcıları ikna edememesi ve hatta gördüğü hakaretler nedeniyle, rivayete göre BW görüşmelerinde çektiği sıkıntıların ardından vefat etti. "Teyzemin şeyi olsa ..." muhabbeti bu saatten sonra işe yaramaz ama 1944'de Keynes'in dünya ekonomsi için ne anlatmaya çalıştığı basit kişisel (ülkesel!) menfaatlere kurban edilmeden iyi değerlendirilseydi, bugün dünya üzerindeki her şey çok, çok, çok farklı olabilirdi.


Bugün hepimiz, o günlerde Keynes'i aşağılayanların galip gelmesinin kefaretini ödüyoruz, malesef. Skildesky'nin son kitabı o açıdan da önemli bence. Gecikmeli bir iade-i itibar!

-----------------------------
Bu arada yine P. Krugman'ın NY Times'da çıkan meali "Makroiktisadın Karanlık Çağı" başlıklı yazısını ve karanlık çağ benzetmesini de buvesileyle tavsiye ederim. Krugman'ın Ocak 2009'da yayımlanmış bu yazısını farketmemi sağlayan yazı ise şurada.

"Makroiktisadın karanlık çağı" Aynen Avrupa'nın Ortaçağı gibi, İktisadın Ortaçağını yaşamak da bizim kaderimize yazılmış!

Clicky Web Analytics Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-Noncommercial-Share Alike 3.0 United States License.